Örgütle ve örgütlü yaşamak

Ele aldığımız başlık, oldukça geniş ve çok fazla alt başlıklara ayrılabilecek bir konudur. Araştırma-inceleme, çalışma tarzı, eğitim, A/P gibi çoğaltabileceğimiz birçok konu, temeli itibariyle, “örgütlü yaşam nedir? Nasıl olur?” sorusuna ve cevabına dayanıyor.

Bundan kaynaklı meseleyi daha detaylı ve bütünlüklü ele alabilmemiz açısından üç bölüme ayırarak inceleyeceğiz. Giriş mahiyetinde olan bu yazının ardından öznelcilik, dogmatizm, dar pratikçilik, kendiliğindencilik gibi yanlış ele alışlar ve bunların sebepleri ile teori ve pratiğin birliği konusunu, son olarak da kadro ve eğitim konusunu açarak sonlandıracağız.

Biz komünist devrimcileriz!

Örgütlü yaşam ve çalışma tarzı nedir, neden önemlidir? sorusunun cevabı “Biz kimiz? Misyonumuz nedir?” sorularının cevabıyla açığa çıkar. Biz komünist devrimcileriz! Ezilen ve devrimden çıkarı olan tüm kesimlere karşı bir sorumluluk hissederek, mevcut emperyalist-kapitalist sistemi, MLM’nin açtığı yolda, KP’nin önderliğinde yıkacağımız iddiasıyla mücadeleye atılmış insanlarız. Hedefe giden yolda zafere ulaşmanın en önemli ayaklarından birisi de örgütlü yaşam tarzının tüm alanlarda hayata geçirilmesidir.

Diğer bir ayağı ise Bolşevik tarzda örgütlenmiş sağlam bir KP’dir. Çelik disiplinli, doğru bir ideolojik-politik hatta sahip KP’nin ne istediğini bilen, örgütlü yaşam tarzını her anına uygulayan devrimci bireylere ihtiyacı vardır. Bu bireyler doğallığında örgütlü yaşam tarzını, bunun gereklerini kabul ederek ve birçok şeyi göze alarak mücadeleye girmiş demektir. Salt bilmek ve kabul etmek de yeterli değildir, pratiğe geçirilmesi gerekir.

Unutulmaması gereken en önemli şey; mücadeleye katılan her yoldaşın beraberinde sistemin hastalıklarını, burjuva ve küçük burjuva taraflarını saflarımıza ister istemez taşıdığıdır. Bu yanlar en yenimizden en eskimize kadar irili ufaklı varlığını sürdürmektedir.

Çünkü hakim burjuva kapitalist sistemin içerisinde doğup büyüyor ve mücadeleye buradan katılıp, bunun içinde yürütüyoruz. “Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey bilinçleri değil; tam tersine onların bilincini belirleyen toplumsal varlıklarıdır.” (Marks) Bizler devrimci kişilikler, devrimci bir kültür yaratmak istiyoruz, fakat, mevcut sistem yani özel mülkiyetin temelini oluşturduğu sınıflı toplum yapısı kaldırılmadıkça, her yönlü karşı-devrimci saldırılar devam edecektir.

Kaldı ki, proleter devrim gerçekleştikten sonra dahi burjuvazi saldırılarına farklı şekillerde devam edecek, bulduğu boşluklardan tekrar canlanma uğraşlarında bulunacaktır. Buna karşılık “devrim, devrimlerle sürdürülerek” komünizme kadar savaşım bırakılmayacaktır. Bu diyalektiğin ve çelişki yasasının bir gereğidir, aksini ifade etmek büyük bir yanılgı olur ve yenilgiye götürür.

Demek oluyor ki bütün aygıtlarla, örgütlü bir şekilde hareket eden hakim sisteme karşı, proleter ideolojiyle kuşanmış, çelik disiplinli ve örgütlü hareket eden karşı bir güç yani KP olmadan zafere giden yolda başarıya ulaşamayız. Sözünü ettiğimiz devrimci kişilik ve kültür oluşumu tepeden inme, bir anda olabilecek bir şey olmadığına göre, örgütten alınan güç ve bilinçle, iradi ve gönüllü olarak kişinin kendi içinde ve mevcut sisteme karşı başlattığı bir kavgadır.

Düşmanı ve kendimizi iyi tanıyalım…

Sistemli ve örgütlü bir yaşam tarzının önemini ve gerekliliğini tam olarak kavrayabilmek ve nasıl oluşturulacağını ortaya koyabilmek için önce zıddını/çelişiğini iyi kavramak, öğrenmek, bizdeki mevcut ve muhtemel yansımalarını iyi tespit edip ortaya koymak gerekir. Çünkü hiçbir şey zıddı olmadan var olamaz ve haliyle de kavranamaz. Burjuva-kapitalist sistem, alt yapısının gereği olarak üst yapıda; tamamen kendine hizmet eden, çıkarlarına uygun, devamını sağlayacak insan tipi, bireyci ve benmerkezci bir kişilik oluşumu ile birlikte çalışma tarzında da faydacı ve parçalanmış bir tarz geliştirir. Bunu “memur tarzı” şeklinde örneklendirebiliriz.

Veya bir işçinin traktör fabrikasında sadece motor kısmında çalışması ve sadece motor üretimini bilmesi, bütün bir traktörün nasıl üretildiğini bilmemesi şeklinde de açıklanabilir, örneklendirilebilir. Yani bütünü değil parçayı gören, toplumu değil bireyi ön plana çıkaran bir düşünce ve yaşayış tarzının sürekli oluşumu için elinde bulundurduğu tüm araçlarla (eğitim, din, medya, kolluk vs) üst yapıyı dizayn eder.

Biz ise toplumsal kolektif kişilikler yaratmaya, bütünlüklü bir yaşam ve çalışma tarzı oluşturmaya; yani zıddını, mevcut olanın temellerinden yıkılmasını sağlayacak devrimci insanı ve kültürü oluşturmaya çalışıyoruz. O halde yaratmaya çalıştığımız yeni insanda, yeni kültürde var olan eski tip burjuva yansımaları iyi tespit ederek buralara saldırmalıyız. Fark ettiğimiz yerde mahkum ederek asla uzlaşmamalıyız. Hem kendimize hem de örgüte karşı açık yürekli ve dürüst olmalıyız. Her zaman ve her yerde, öğrenmeye ve öğretmeye açık olmak, “Gelecekteki hataları önlemek için geçmişteki hatalardan ders çıkarmak” (Mao), eleştiri-özeleştiri silahını doğru kavrayıp iyi kullanmak gereklidir.

Ayrıca oldukça önemli ve üzerinde durulması gereken diğer bir yan olarak, teorik-politik çalışmaya önem vermek, Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimini incelemek, kavramak, yani eleştirel gözle bakabilmeyi, araştırabilmeyi öğrenmek asla elden bırakılmamalı ve göz ardı edilmemelidir. “Biz” der Mao yoldaş, “tarihin ve devrimin akışı içerisinde ortaya çıkan pratik meseleleri Marksist-Leninist tutum, bakış açısı ve yöntem uygun bir biçimde doğru olarak yorumlayabilen”, bulunduğu her alanın, mücadele yürüttüğü coğrafyanın “ekonomik, siyasi, askeri, kültürel ve diğer meselelerini bilimsel bir şekilde açıklayabilen ve teorik bakımdan açıklığa kavuşturabilen teorisyenler istiyoruz.” Ancak böyledir ki örgütlü bir yaşamı ve MLM çalışma tarzını hayata geçirmiş oluruz.

Bu teorik-pratik çalışma asla, sırf kişisel gelişim veya “kitap kurtluğu” gibi bireyci, pragmatist yaklaşımla değil, pratik mücadele ile birliği içerisinde ele alınarak yapılmalıdır. Yapılan teorik-politik çalışma ve incelemeler pratik içerisinde sınanmalı, deneyimlenmeli ve pişmelidir. Teori ve pratiğin birliği önemsenmez ve sağlanmazsa ya dar pratikçiliğe ya da salt teorisyenliğe dönüşen dogmatik, tek yanlı, kendiliğindenci bir tarza dönüşür ki, bunun da MLM tutum ile hiçbir alakası yoktur. Görev ve sorumluluk bilincinin nasıl ele alınacağının iyi kavranması gerekir. Görev ve sorumluluklara, sırf yapmış olmak için bastan savma tarzda değil, gerekliliğini ve önemini kavrayarak, sonuç alıcı tarzda yaklaşmak önemlidir. Mesela bir yazı, sırf yazılması gerektiği için değil, onun gerekliliği hem kişiye hem de kolektife katacağı değer ve yaratacağı etki düşünülerek kaleme alınmalıdır. Veya bir toplantı, sırf yapılmış olması için değil, yapılmadığı zaman doğuracağı eksiklikler, toplantı yapmanın önemi, kolektifin toplantılarda oluşturulacak tartışma ortamlarına olan ihtiyacı gibi şeyler dikkate alınarak yapılmalıdır. Ancak böyle yaklaşıldığı zaman ortaya çıkacak ürün veya sonuçlar iyi, amacına yönelik ve doğru olmuş olur.

Mücadeleye ve sürece cevap olabilmek!

Örgütü meydana getiren insanlardır. Haliyle disiplinli olma meselesini, salt örgüt içi görmek sığ ve tek yanlı bir bakış açısı olur. Örgüt içerisinde disiplini (demokratik merkeziyetçilik) ve MLM çalışma tarzını ne kadar oturtsak da, yukarıda anlatıldığı üzere, mücadele sistemin içinden sisteme karşı verilmektedir. Bu da demek oluyor ki, bütünlüklü ele alınmadığı sürece politik mücadele ve iktidar hedefimizde zafere ulaşamayız. Kısacası disiplinli çalışma tarzını sadece örgüt içi faaliyet alanlarında değil, bir bütün yaşamımızın her alanı ve anı için geçerli kılabilmeliyiz. Yani örgütlü bir yaşamı örebilmeliyiz. Tek tek her faaliyetçinin yaşamını ele alışı bu şekilde örgütlü olmalıdır.

Tek başına kaldığında dahi yolunu bulabilmeli, disiplini elden bırakmamalı, çok yönlü düşünerek hareket edilmelidir. Birçok bakımdan yakındığımız tek yanlı ve parçalı bakış açımızı yenebilmemiz için örgütlü yaşama bütünlüklü bir bakışın önemi ve bilince çıkartılması gereği üzerinde çok daha fazla durmalıyız.

Öncelikle kolektifimizin içinde gelişen dogmatik bürokratizmin sonucu olarak yaşam darbeci tasfiyeci kesimle ayrılık dönemi ve sonrasında içinden geçtiğimiz bugünkü sürece böyle yanıt olabiliriz. Ayrıca bir bütün devrimci mücadeleye karşı gittikçe pervasızlaştırılarak sürdürülen saldırı, baskı ve teslim alma politikalarına karşı ancak böyle kararlı ve çelik disiplinli faaliyetçilerle cevap olabilir ve sürecin içerinden güçlenerek çıkabiliriz. Bu bağlamda ele aldığımızda örgütlü yaşam konusunun önemi daha iyi kavranacaktır.

Öznelcilikle savaş, teori ve pratiği birleştir!

Örgütlü bir yaşamın yolu, öncelikle birçok hastalıklı bakış açısı ve ele alışların kaynağı olan “öznelcilik” ile savaşmaktan geçer. Yazımızın konusu da genel itibariyle iki zıttın mücadelesi temelinde olacak. Mao yoldaş bu konuyu ele alırken iki ayrı tutumdan bahseder: Birincisi öznelci tutum, ikincisi Marksist-Leninist tutum! Bu iki tutumdan birisini tam olarak kavrayıp anlayabilmek için zıddını, yani ötekini de anlamak, kavramak gerekir. Bu gereklilik MLM biliminin diyalektik yasasından doğar. Yani hiçbir şey, zıttı olmadan var olamaz, dolayısıyla kavranamaz. Biz de Mao yoldaşın yolundan gidelim ve öznelcilik ile konunun içine girmeye başlayalım.

Zararlı otlara karşı uyanık olalım

Öznelcilik her insanda o veya bu şekilde, çok farklı konu veya olayda ortaya çıkabilir. Özellikle şunu çok iyi bilmeliyiz ki sistemden aldığımız burjuva ve küçük burjuva özellikler, öznelciliği besler ve körükler. Bir önceki yazıda da üzerinde durulduğu üzere, böylesi hastalıklı yanlar her ne kadar kökü kazınmış olarak kabul edilse de, boş bulduğu toprakta boy veren zararlı otlar gibidirler, yaşamımızın her anında bunlara karşı sürekli tetikte olmamız gerekir. Öznelcilik, bizim en çok ihtiyaç duyduğumuz örgütlü yaşam, kolektif bilinç ve sistemli çalışma tarzına taban tabana zıttır. Çünkü öznelci tutum, olay ve olgulara bütünlüklü değil parçalı, tek yanlı ve faydacı yaklaşmaktır. Öznelci tutumla yapılan araştırma-incelemeler bireysel heves veya daha bilgili “ben de biliyorum” diyebilen insanlar olabilmek için, pratikler ise “ben yaptım” diyebilmek ve kişisel fayda sağlamak amaçlı yapılır. Olay ve olguları merkezine “ben” koyarak inceler ve açıklar. Somut gerçeklerden değil, öznel fikirlerden, parçalı ve yanlı araştırmalardan yola çıkar. Yaşama, devrime bütünlüklü bakmaz, kolektifi değil bireyi göz önüne alarak hareket eder. Tüm bunlar da herhangi bir konuda doğru ve işe yarar sonuçlara ulaşamamayı, somut gerçekleri görememeyi ve doğallığında çelişkileri bulup çözememeyi, yani başarısızlığı getirir. Böyle insanlar örneğin; salt kitabi bilgi ile hayata bakar veya bilgileri bölük pörçük, biraz ondan biraz bundandır; fakat o her şeyi bildiğini sanır. Teorik-politik eksikliğini pratikle kapatmaya çalışır fakat somut gerçekliklerin bilgisine ulaşmaktan uzak olduğu için pratikleri de boşa yumruk sallamaktan farksız hale gelir. Bilgiyi “el kitaplarından” kolayca öğrenebileceğini düşünür, mesela buna en önemli örnek de hayatımızın her alanına girmiş olan internet üzerinden kolay bilgi ulaşımıdır. “Araştırma mı? Tamam, hemen Google kirveye sorarız” tarzı yaklaşımlar biz devrimcilere de oldukça fazla sirayet etmiştir. Nereden geldiği bilinmeyen, farklı farklı binlerce bilgi, yazı… İnternetin doğru kullanımı bu yüzden özellikle önemlidir. Bilgi de, doğru pratik anlayış da öyle kolayca elde edilebilen basit şeyler değildir. Örneğin, Marks ve Engels tüm eser ve pratik mücadelelerini uzun yılları kapsayan sistemli, çok yönlü araştırmalar sonucunda ortaya koymuşlardır. Pratik içinde teori, teori içinde pratik anlayışla hareket etmişlerdir.

Dogmatizm, sekterlik, dar pratikçilik, bürokratizm vb. birçok tehlikeli, yanlış yaklaşımlar özü itibariyle öznelciliğe dayanır, ondan beslenir. Çok yönlü bakış açısı ve incelemenin olmadığı yerde devreye giren öznelciliğin ve başarısızlıkların yansımaları, tezahürleri olarak ortaya çıkarlar. Kendi yoldaşına, örgütüne ve dışarıya karşı sekterleşerek, alanını koruma içgüdüsüyle yeniye, farklı fikirlere kapılarını kapatma, kendi doğrularının dışında doğru kabul etmeyerek dogmatizme düşme, çok yönlü düşünülerek hareket edilemediği için dar bir alanda, dar pratiklerle günü kurtarmaya yönelik çalışma, eleştiri-özeleştiriden kaçan, demokratik merkeziyetçilik ilkesini kavrayamayan, devrimciliği memurluk olarak algılayan kafaların sonucu olarak, bürokratizm batağına saplanma… Sonuç içler acısı ve asla devrimci değil! Dogmatik bilgi kabullerine, kendi doğrularının dışına çıkamamaya; ülkelerin sosyo-ekonomik yapı tahlillerinin, bir kez yapıldı mı değişmez bir gerçek olduğu gibi ele alınması en iyi örnek olacaktır. Bir önceki yazıda kısaca değindiğimiz teorik-politik inceleme araştırmanın önemi, sürekli ve sürekli yapılması gerekliliği özellikle burada karşımıza çıkar. Ne zaman ki teorik-politik araştırma-inceleme önemsenmez, yapılmaz ve tıkanır, o zaman sorunlara, yoldan sapmalara zemin doğar ve daha büyük tıkanıklıklara yol açılmış olur. Sekter, dogmatik, dar pratikçi, bürokrat yani öznelci tarz kitlelere de yabancılaşmayı, halka üstten bakmayı ve doğallığında kitlelerden kopukluğu getirir. Kitleleri devrime kanalize edecek olan komünist partiyi de öznelerinden koparır, dar grupçu hale sokar. Yoldaş Mao’nun önemle üzerinde durduğu “kitlelerden kitlelere” ve “öğretmen olmadan öğrenci olmak” öğretisini ters yüz eder! İçinden geçtiğimiz darbeci tasfiyeci sürecin de asıl kaynağı bu yanlışlar silsilesinin içine düşmüş olma gerçeğimizdir.

“Oku hedefe gönderelim!”

MLM tutum ise öznelciliğin zıddıdır, doğru ve bilimsel olan tutumdur ve bir komünist parti için devrime giden yolun yapı taşıdır. Olay ve olguları, araştırma ve incelemeleri çok yönlü ve bütünlüklü (siyasal, askeri, ekonomik, kültürel) ele alarak pratikle birleştirir. MLM biliminin evrensel gerçeğini ülke devrimine uyarlar, coğrafyanın somut gerçeklerini araştırmada ve çelişkilerini kavramada bir kılavuz olarak kullanır. Yani MLM’yi bir dogma olarak değil, yaşayan bir eylem kılavuzu olarak ele alır. Kısacası teorik ve politik incelemelerimizi, MLM teori ve yöntemini, çevremizin sistemli ve kapsamlı araştırılması, somut gerçeklerin iç çelişkilerinin çözülmesi için yani pratik için kullanmalıyız. Teorik çalışma pratikten yoksun, bir hevesle veya salt kişisel ilgi üzerine yapılırsa hiçbir işe yaramaz. Amacı olmadan yapılan bir iş, neye hizmet ettiği, neden yapıldığı belli olmayan, doğallığında net bir başarı veya sonuç elde edilemeyen bir iş olur ki, bunun da MLM tutumla bir alakası ve komünist partilerde de yeri yoktur. Mao yoldaş inceleme konularını; güncel durum, ülke tarihi, ML evrensel tarihi (devrimci pratikler) bu tarihin içinde de kendi parti tarihini detaylıca öğrenmek şeklinde üç ana başlıkta belirliyor. Öyleyse her faaliyetçinin kendisine sorması gerekir; örneğin bu başlıklardan hangisine gerçekten hakimiz veya bunun için harekete geçtik? Politik süreci, ülke ve dünya gündemini takip ediyor muyuz? Bırakalım bunları, kendi yayınlarımızı düzenli okuyup yorumluyor muyuz? Bu yorumlarımızla kolektife katkı sağlama kaygısı güdüyor muyuz? Bu konuların öneminin ne kadar farkındayız?

Mao’nun Marksizm-Leninizm olarak belirttiği ve katkılarıyla genişletmesi sonucu, bugün Marksist-Leninist-Maoist olarak kabul gören tutum, teori ve pratiği asla birbirinden kopuk ele almaz. MLM bilimi pratik içinde oluşmuş, pratikle beslenmiş bir bilimdir. Teori-pratik-teori sarmalı, Stalin yoldaşın vurguladığı, çalışma tarzının iki özelliği; Rus devrimci atılımı ve Amerikan pratik anlayışı (Leninizm’in İlkeleri, J. Stalin) devrime giden yolda bize yol göstericidir. Devrimci atılım; tutuculuğa, zihin durgunluğuna, eylemsizliğe karşı panzehirken, pratik anlayış ise, engel tanımayan, denemekten ve hata yapmaktan korkmayan, devrimci yaratıcılığı açığa çıkartan, başladığı işi önemli veya önemsiz diye ayırmadan sonuna kadar götürme azmini gösterme anlayışıdır. Yani sürekli hareketli olmaktır. Hareketsiz kalmak, gerilemek demektir ve bir devrimci için ölüm anlamına gelir. Eğer bir bütün olarak hayatımızı bu temeller üzerine inşa etmezsek, “yaşamda sade, çalışmada üretken, mücadelede istikrarlı” olmazsak, gerçek birer komünist devrimci değiliz demektir. Tek tek bireylerin kurtuluşu ancak tüm ezilenlerin kurtuluşuyla gerçekleşir. Buradan hareketle devrim, tarihi ve bilimsel bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. O halde bunun sorumluluğunu omuzlarımızda hissederek, devrimimizin kılavuzu olan MLM silahıyla, proleter bilinciyle hareket etmeli, amacımızı ve yolumuzu doğru çizmeliyiz. Mao yoldaşın şu doğru betimlemesi konuyu çok iyi anlatmaktadır: “Oku hedefe göndermek!” Burada ok MLM’dir, hedef ise devrimdir. MLM, teori ve pratiğin birliği demektir, dogmatizmin düşmanıdır. Daima sorgulama ve olguların derinine inerek çelişkileri bulma ve çözme kılavuzudur. Bu kılavuzu özgün koşullara uyarlayarak, kendi coğrafyasının doğru tahlillerini yaparak ve çelişkilerini yakalayarak devrimi zafere ulaştırmak ise komünist partiye ve onu oluşturan bireylere düşmektedir. Demek ki coğrafyamızı iyi tanımalıyız. Önder yoldaş İ. Kaypakkaya’dan öğrendiğimiz gibi edebiyat okumalarımızdan, tarih incelemelerimize kadar tüm araştırmalarımızı ezilenlerden yana tam bir bakış açısıyla, güncel politik süreci yakalayıp, somut gerçekleri ortaya çıkartma amacıyla yapmalıyız. Halkın sıkıntılarını, acılarını, gerçeklerini bilmeden politika üretemeyeceğimiz, halkın gerçekliklerinden kopuk, değişen süreçlerin gerisinde kalmış ajitasyon-propagandalarla kitleleri örgütleyemeyeceğimiz oldukça açıktır.

Başarmak için önce başlamak gerekir

Son olarak, teori ve pratiğin önemini kavrayarak, bu ikisinin kopmaz bağlarını görerek alt edeceğimiz öznelciliğe en büyük darbeyi vuran kolektivizm ve örgüt bilincinin gelişmesi için önemli üzerinde durmamız gerekir, komünistlerin en önemli ve büyük silahı olan eleştiri-özeleştiriye değinelim.

Eleştiri-özeleştiri kişileri ve kolektifi geliştirir. Bir yoldaşın göremediğini bir başka yoldaşın görmesi ve dile getirmesiyle bir bütün kolektifin görmesi, farkına varması sağlanmış olur. Eleştiri-özeleştiri silahı doğru kavranır ve uygulanırsa, açık ve samimi yapılırsa; siyasal uyanıklığı geliştirir, yanlış yaklaşımların ve MLM tutumdan sapmaların ortaya çıkmasını ve onlarla savaşmanın zeminini oluşturur. Eleştiriye kapalı olmak, özeleştiriyi reddetmek hataların, tıkanıklıkların en önemli kaynaklarından biridir. Bunların reddi farkındalığı ve mücadeleyi engeller. Eleştiri-özeleştirinin reddi aynı zamanda gerçeğin de reddidir. “Gerçeklikten her kopuş, hataların ortaya çıkmasına, hatalarda her ısrar ise hastalıkların oluşmasına neden olur.” (Partizan, 2017/90 s. 104) MLM somut gerçeklerden hareket ediyorsa, gerçeğin reddi, yani eleştiri-özeleştirinin reddi MLM’nin reddi anlamına gelir, öznelci ve karşı-devrimci bir tutum olur.

Araştırma-inceleme tarzımız ve pratiklerimiz bir bütün bizim çalışma tarzımızı gösterir. Sistemli, disiplinli bir çalışma tarzı ise bizim örgütlü yaşamımızın olmazsa olmaz bir ayağıdır. Çalışma tartımızdan yaşam ve çevreye bakışımıza kadar, faaliyet alanlarından dışına kadar, her anımızı sistemli ve disiplinli hale getirdiğimizde, örgütlü yaşamı inşa etmiş, MLM tutumu kavrayıp pratiğe dökmüşüz demektir. Elbette bu kavrayış ve pratik “yaptım oldu” şeklinde, bir anda olup bitecek, durağan bir şey değildir. Aksine sürekli sorgulayıp, özeleştirel yaklaşıp, yeniden yeniden üretilmesi gereken bir yaşam tarzıdır.

“Devrimci, yaşama ve yaşamına müdahale edebilen kişidir.” Özellikle içinden geçtiğimiz mevcut süreçte, örgütlü ve kendisine komünist devrimci diyen herkesin öncelikle dönüp kendisine bakması ve bu nitelemeye ne kadar uygun olup olmadığını sorgulaması gerekiyor. Hatalarımızı ve eksikliklerimizi özeleştirel bir şekilde ortaya dökerek, müdahale etmemiz ve düzeltmemiz şart! Bu, elbette bugünden yarına olacak bir şey değil, fakat ilk adımı atmak, bu yola başlamak başarmanın da yarısıdır.

Kadro Anlayışı Üzerine Eğilelim

İlk iki yazıda bulmaya çalıştığımız komünist devrimci olmak, öznelcilik ve tezahürleriyle savaşmak, MLM’yi iyi kavrayarak bilince çıkarmak, rehber edinmek, teori ve pratiği birleştirmek, hayatımızın her alanında örgütlü bir yaşamı örmek… gibi birçok özelliğin birleşerek vücut bulması gereken yerdir kadrolar! Biz genel olarak saydığımız bu özellikleri, kendi içlerindeki bağ ve eğitim ile olan ilişkileri içerisinde ele alıp açmaya çalışacak olsak da daha çok sonuca odaklanacağız ancak kolektifimiz açısından eğitim konusuna özel olarak eğilme ihtiyacı çok açıktır. Çünkü kadro dediğimiz insanlar kendiliğinden ya da saksı da yetişmez.

Kadro meselesi sadece kadroların değil toplumların tarihsel gelişimi içerisinde varolmuş sınıf ve tabakaların çeşitli örgütlemelerinin her daim konusu olagelmiş, geliştirip uyguladıkları politikalarla kendi ideoloji ve sınıf özelliklerine uygun kadrolar yetiştirmişlerdir. Günümüzde iki farklı çizgi, iki karşıt ideoloji içerisinden burjuvazi de kendi kadrolarını oluşturur ki en iyi yaptığı işlerden birisi de budur. Burjuvazi, belirli iş kollarında tek yanlı olarak eğitilmiş ve geliştirilmiş, “uzmanlaşmayı” parçalı olarak ele alan, kendisine uygun kadrolar yetiştirir, proleter ideoloji ile donanmamış komünist parti ise bu tek yanlılık ve parçalanmışlığın tam zıttını; kul-köle, amir-memur değil özgür ve sorgulayan kadrolar hedefler. “Uzmanlaşma” anlayışlarımızda temelden farklılık vardır. Proleter anlayışa göre uzmanlaşma; yüzeysellikten çıkılarak konuların, olay ve olguların derinine inerek, iç çelişkileri çözebilmek bütünlüklü kavramaktır. Biz her bir felsefe konusunun, bilim dalının ve benzeri birbirleri ile kopmaz bağları olduğunu, ayrıştırılarak, kopuk bir şekilde alınırsa asla tam olarak “uzmanlaşma”ların gerçekleşemeyeceğini biliriz. Fakat mevcut sistem ve eğitim anlaşıyı örneğin; tarihi sosyolojiden, tıp bilimini fizikten ayırır ve parçalar. Bir uzman; farklı olay ve olgular arasındaki bağları kurabilen, çözebilendir. Bir diğer temel ayrım noktamız ise iş bölümü anlayışımızdaki farklılıktır. Mevcut kapitalist sistemin temeli “iş bölümüne” dayanır. Burjuvazi “uzmanlaşma” konusunda olduğu gibi bunu da parçalı ele alır. Kafa ve kol emeği arasındaki ayrım, herkesin kendi işini bilip başka işlerle ilgilenmeme bilgi sahibi olma ihtiyacı görülmeme anlayışı vb. bizim “iş bölümü” anlayışımızla temelden farklıdır. Biz iş bölümünü taktiksel gerekliliklere veya ihtiyaca göre ele alırız. O halde kadro politikalarımız ve eğitim anlayışımızda bu temel farklılıklardan hareketle doğru ve amaca yönelik olmalıdır.

MLM’de Yetkinleşelim Kolektif Ahengi Yakalayalım

Herkesin her işi aynı anda yapması mümkün ve gerekli olmamakla birlikte her kadronun bşka başka konularda en azından asgari bir bilgi ve pratik deneyiminin olabilmesi mümkündür ve gereklidir. Burada da devreye “iş bölümü” girer. Örneğin, bir alanda yapılması gereken işleri, o alanda bulunan her yoldaşın az çok bilmesi, deneyimlemiş olması gereklidir. Fakat iş pratiğe dökülürken taktiksel veya ihtiyaca yönelik olarak planlamalar yapılır, görevler paylaştırılır. Böylece her yoldaş yaptığı işin önemini ve diğer yoldaşlara verilen görevlerle bağını bilir, işini ana uygun yapar. Böylece ortaya güzel bir sonuç çıkar. Mesele – Mao yoldaşın benzetmesiyle – aynı anda on parmağın birden piano tuşlarına basılması değil, parmakların belli bir kural, disiplin ve ahenk içinde tuşlara basılmasıdır. Ancak o zaman kulağa hoş gelen bir melodi ortaya çıkar. Parti ve kadronun arasındaki kopmaz bağları, parça – bütün ilişkisini doğru kavrayarak hedeflediğimiz o uyum ve ahengi yakalayabiliriz. Partinin doğru yönelim ve politikalarıyla, kadroların sağlam ve doğru pratikleriyle, -ki Parti’nin politikalarına yön veren de kadrolardır- zafer basamakları adımlanır. Bir komünist parti ideolojisi, örgütsel yapısı, politikası üye ve kadrolarıyla bir bütün olabilmelidir. Burada anlatılmak istenen üye ve kadroların ideolojik – teorik – politik eğitim ve proleter bilinç doğrultusunda birliğidir. Bu birlik, örgüt bilinci ile tek yumruk halinde hareket edebilmenin kavranmasıyla sağlanır ve uygulanabilir. Yani tek başına politikanın ve yönelimin doğru olması bir işe yaramaz. Burada her üye ve kadronun aynı düşünmesi gerektiği gibi bir kuraldan veya iddiadan söz etmiyoruz. Elbette şunu çok iyi bilmeliyiz ki her insanın farklı düşünceleri savunuları olabilir. Kadrolar farklılıklarını örgüt bilinci çerçevesinde, örgüt disiplini içerisinde savunabilir, ikna etmeye çalışabilir. İki çizgi öücadelesi ve sağlam bir KP’de bunu gerektirir. Tüm bu farklılıkları ve doğru kavranmış örgüt bilinci ile KP; parçalarında ve bütününde ahengi yakalar ve çelikleşir.

Her parti kadrosunun öncelikle asgari düzeyde MLM bilimine hakim olması gerekir. Bu bir KP için ön koşuldur. MLM’yi doğru kavramak, onu anlamak ve içselleştirmek, hayatının her anına ve alanına uygulayabilmek ancak doğru bir MLM eğitim ile olabilir. Kolektife yeni girmiş veya eksiklik olduğu görülen her alan ve yoldaş için bu geçerlidir. Ancak böyle, bahsettiğimiz düşünce ve eylem birliğini oluşturabiliriz. En başta belli klasiklerin (teorik, roman, makale) sistemli bir şekilde okunması ve tartışılmasıyla bu asgari bilgi ve temel atılmış olunacaktır. Bir önceki yazıda vurguladığımız teorik-politik tıkanıklığın ve buradan doğacak sorunların önüne geçmek için MLM biliminin doğru kavranması ve sürekli geliştirilmesi şarttır. Kadrolara verilecek temel eğitim de bu gerekliliğin de iyi kavranmas ve kavratılması çok önemlidir. “Ben öğrendim tamamdır” demek MLM’nin bize şart koştuğu sürekli gelişim ve öğrenme ilkesini reddetmek anlamına gelir. Veya “ha o kitap mı? Hımm o makale mi? Ben onu daha önce okumuştum yaa” tarzında bir okuma-araştırma anlayışı bizi ilerletmez. Sistemli bir çalışma tarzından bir bütün örgütlü bir yaşamdan söz ediyorsak parçalı anlayışların her türlüsünden uzaklaşmak şarttır. Bu yanlış anlayışlar kişiyi – kadroyu kısıtlı bilgileriyle ve öğrendiği bir kaç şablondan hareket etmeye iter ve dar pratik içerisinde kendiliğindenci bir hale düşürür ki bu öznelciliğin ta kendisidir! Tek yanlılıktır! Bu şekilde sıkışmış kadronun, somut gerçeklerin yüzüne her çarpışı, her başarısızlık onun bir süre sonra yılmasına ve mücadeleden kopmasına yol açar veya onun bir başka uç noktaya, daha da dogmatikleşmeye, sekterleşmeye savurur. Yani her kadro öğrenmeye-öğretmeye, gelişmeye, ilerlemeye, sorgulamaya, pratiğe geçmeye ve mücadele içerisinde pişmeye istekli ve azimli olmalıdır, sürekli olarak “motoru çalıştırmalıdır” (Mao). Bu gerekliliği halkımızın işleyen demir pas tutmaz sözünden hareketle ele alalım: Bir demir sürekli işler halde olursa pas tutmaya fırsatı olmaz ne zaman ki durağan konuma gelirse o zaman bir süre sonra oksitlenmeye ve akabinde pas tutmaya başlar. “Motoru çalıştırmak”tan kasıt ise düşünme gücünü ve beyni bir bütün sürekli aktif kılabilmek için işler halde tutmaktır. İnsan beyni ancak bu şekilde zinde kalır ve gelişir. Buna en iyi örnekler Lenin, Mao ve İbo yoldaşlardır. Onlar Marksizmin bir dogma değil kavranması, içselleştirilmesi ve koşullara, coğrafyaya özgülleyerek geliştirilip, pratiğe geçirilmesi gereken bir eylem planı – klavuzu olarak ele aldıkları için komünist birer önder olmuşlardır. Ancak her kadronun da önderlerden öğrenerek ve daima üzerine bir şeyler koyabilme azmi ile MLM’ye yönelmesi coğrafyasını ve halkını iyi tanıyarak somut gerçeklerin bilgisine varma, bu bilgi ışığında klavuzlarını somut koşullara özgülleye bilme perspektifiyle hareket etmesi gerekir. Aksi taktirde ne “miraz yedicilikten” ne de yenilgilerden kurtulmak imkansızdır.

Gerçek birer kadro olalım “çünkü gerçekler devrimcidir”

Komünist devrimci kadroların yaşamın her anını örgütlü kılması ve bu örgütlülüğün gerektirdiği çelik disiplin beraberinde sistemli bir çalışma tarzını getirecektir ve kişi “zaman yok” argümanını üretmekten vazgeçecektir. Eğer kişi sistemliyse, okumaya da yazmaya da spora da koşuşturma gerektiren işlere de fırsat bulabilir. Kadroların yaşam tarzları devrimcileştirilmeden, proleter düşünceye sahip olmalarının da bir önemi kalmaz. İmkansızlıklardan yakınmayan, onları zorlayarak tüm olumsuzlukların üzerine giden çelik iradeli kadrolar gelişmenin ve yenilenmenin de kapılarını açar. Burada teorik eğitimin yanında eş zamanlı olarak, ikinci sac ayağı olan pratik eğitimin de önemi ortaya çıkmaktadır. Teorinin nasıl anın koşullarıyla birleştirilerek politika üretileceği ve bu politikaların nasıl pratikte vücut bulacağına dair somut yollar, araçlar vs. gösterilmeden, bunların sürekli geliştirilme perspektifi verilmeden, pratiğin içerisinde deneyim kazanmadan; kadro eğitimi yarım kalır. Bu da teori – pratik – teori sarmalı kavranmamış demektir ki bizim kadro politikamızın yanlışlığını gösterir. Pratik ve teori asla birbirinin yerine ikame ettirilemez fakat kopmaz bağlarla bağlı iki koldur. Her alanda bu şekilde içselleştirilmesi gerekmektedir. Öğrenmenin ve gelişmenin bir birini tamamlayan iki yolu vardır; birincisi okumak – araştırmak, ikincisi yapmak – pratiğe geçirmektir. Örneğin, sadece okuma faaliyeti demeyiz, okuma – yazma faaliyeti olarak ele alır ve bunu sürekli uygulamaya çalışırız. Bu teori ve pratiğin birlikte uygulanmasına somut bir örnektir. “Teori devrimci pratiğe uygulanmadığında amaçsız kalır, tıpkı devrimci teori tarafından yolu aydınlatılmayan pratiğin karanlıkta yolunu er yordamıyla bulacağı gibi.” (Stalin).

Bir kadronun halkına, mücadeleye ve Partiye bağlılığı; sürekli gelişme ve geliştirmeye açık olmasıyla, bu kaygıyı her daim taşımasıyla anlaşılır. Kitlelerle bağ kurarken veya kolektif içinde yoldaşlarıyla ilişkilerinde önce öğrenci sonra öğretmen olabilmesi, alçak gönüllü ve dürüst olabilmesi çok önemlidir. Halka doğruyu, gerçeği söylerler ve onları kurtuluşları için mücadeleye çağırırlar. Halkın karşısına dürüst olmayan, üstten yaklaşan kadro kitleleri ikna edemez, halka kendisini kabul ettiremez, mücadeleye çekemez. Yoldaşlarına karşı, Partiye karşı dürüst ve alçak gönüllü olmayan kadrolar ise Parti içinde bürokratizmin, sekterliğin kaynağı, birer öznesi haline gelirler ki bu bir Komünist Parti için oldukça tehlikelidir, içten içe çürümesine sebebiyet verir. Dürüstlük her anımızda değişmez ilkemiz olmalıdır. “Çünkü gerçekler devrimcidir.” (M. Demirdağ).

Teorik – politik çalışmalarımızı da, kitle faaliyetimizi de, kolektif tartışmalarımızı da dürüstce yapmalıyız ancak o zaman hem kendimizi hem de karşımızdakileri geliştirebiliriz. Gelişme, geliştirme ve dürüstlük istemi bize eleştiri – özeleştiri pratiğini şart koşar. Kitlelere karşı Partinin, yoldaşlara karşı yoldaşların, kolektife karşı Partinin, Partiye karşı kadroların; sürekli samimi, yapıcı ve dürüstce eleştiri – özeleştiri yapması şarttır. Bundan kaçmak, korkmak değil bir silah olarak kuşanmak gerekir. Eleştiri – özeleştiri hem kadroları hem de doğalında bir bütün P’yi ve mücadeleyi geliştirip dönüştüren, yenileyen bir silahtır. Ne zaman ki dürüstce yapılmaz, öznel kaygılar devreye sokularak, zarar verici, faydacı tarzda yapılır o zaman yakıp yıkan bir bombaya dönüşür. Bir eleştiri – özeleştirinin samimiyeti pratikle birleştiğinde görünür. Eleştirilen şeyin eleştiren tarafından yapılması veya özeleştirisi verilen şeyin hala devam ediyor, düzeltilme çabası verilmiyor olması gibi pratik göstergeler bize samimiyetsizliği gösterir. Eleştiri ve özeleştirinin önemi, nasıl doğru bir şekilde yapılacağı vs. Yine eğitimlerimizin değişmez konularından olmakla birlikte her alanda, hem pratik faaliyet içerisinde hem de eğitim faaliyetlerinde uygulanarak oturtulmasının bir ilke haline gelmesi şarttır. Eleştiri – özeleştiri bilinci kendiliğindenciliğe bırakılamayacak derecede önemli ve hayatidir.

Her kadronun görevleri olduğu gibi hakları da vardır. Örneğin eleştiri – özeleştiri hem hakkımızdır hem de yoldaşlara Partiye ve kitlelere karşı görevimizdir. Ya da bir önceki yazı da bahsettiğimiz; kolektifin yazınlarını ve ürünlerini okuma üzerine düşünerek geliştirme perspektifiyle yoldaşlara fikir beyan etme hem görevimiz hem de hakkımızdır. Yani hak görevler asla birbirinden ayrı ele alınamaz. Sadece görevlere odaklanıp hakları kullanmamak veya tam tersi KP içerisinde olmaması gereken bir anlayıştır. Mesela bazen kadrolar P’yi korumak için P’yi eleştirmek yani P’ye karşı P’yi savunmak zorunda kalabilir. Bu hakka sahiptir ve kullanmalıdır da. Burada asıl mesele, kadronun yalnız kalsa da azınlıkta olsa da bu cesareti göstermesi ve vazgeçmemesidir. Bu, hak ve görevlerinin bilincindeki bir kadronun devrimci irade ve cesaretinin göstergesidir, güdülen kaygı P’yi geliştirmek ve ilerletmektir.

Bir kadro da net olması gereken düşman bilinci de yine devrimci eğitimden kopuk değildir. Düşman bilinci, düşmanla aramızdaki kalın çizgi kafasında net olmayan kadrolar istem dışı da olsa P’ye zarar verebilir. Düşman gerçekliğinin kafalarda silikleştiği yerde Parti saldırılara açık hale gelecektir. Yaptığımız her eğitim kolektif içerisinde bir bilinci geliştirecektir. Bunun dışında salt düşmanı tanıma ve bu bilinci edinme üzerine alınacak eğitim konuları da çok faydalı ve iyi olacaktır. P’yi, ideolojisine, ilkelerine, bir bütün Parti değerlerine bağlı birer kadro yetiştirmek tüm bu özelliklerin oluşmasını hedefleyen doğru eğitim politikalarıyla mümkün hale gelecektir.

Son olarak değinilmesi gereken önemli bir konu da her kadronun her koşula, aksiliğe vs. hazır olması gerekliliğidir. Bu, her bir kadronun önderlik yapmaya da hazır olması gerektiği anlamına gelir. Unutulmamalıdır ki mücadele içerisinde her an bir sıra neferimizi kaybedebiliriz. Böylesi durumların büyük sorunlara, zararlara yol açmaması için sağlam bir Parti, her daim yitirilen veya pratik anlamda engellenen kadrolarının yerini doldurabilecek yeni kadroların hazır olmasını sağlamalıdır. Kadrolar inisiyatif almaktan, sorumluluk yüklenmekten kaçmayan yönetme ve yönlendirme kabiliyetleri gelişmiş insanlar olmalıdır. Zafer anında sarhoşluğa, yenilgi anında umutsuzluğa kapılmamalıdır. Çelik disiplin, irade, sorumluluk bilinci ve önderlik vasfı kadrolarımızda oluşmalıdır.

Yaşam hücrelerimizi besleyelim

Eğitim ancak örgütlü bir şekilde, pratik içerisinde ve kişinin özel çabalarının katkısıyla sağlıklı bir şekilde yürür. Kişi öğrenmeye, gelişmeye kapalıysa verilecek eğitimin yapılacak eleştirilerin de çok faydası olmayacaktır. Bu açıdan her alanda sistemli ve süreklileştirilmiş eğitim çalışmaları ve gözlemler yapılması gereklidir. Kolektif tartışmalar kadroların gelişmesine önemli katkılar sağlayacak ve kolektif bilinci güçlendirecektir. MLM bilimininin asgari oranda kavranması ve kazanılacak diğer tüm gerekli özellikler sağlıklı bir temelle olur ve bu sağlam temelin üzerine düzgün bir yapı inşa edebilir. Yoldaş Mao’nun kadronun özellikleri arasında vurguladığı, “tek başına kalsa dahi yolunu bulabilmek”de bu sağlam temelle olacaktır ancak. Kadrolar KP’lerin can damarları, yaşam hücreleridir. KP’nin de bu önemin farkında olarak doğru, berrak bir kadro ve eğitim politikasına sahip olması gerekir verilecek çok yönlü ve yüzeysel olmayan eğitimler sayesinde Parti gelişecek, ilerleyecek, güçlenecektir, bu da bize zaferi getirir.

“<İnsan yetmiyor, insan yetmiyor> Durmadan bunu tekrarlıyorlar… İnsan çoktur ancak, onları kendi örgütlerimizde, grev ve gösteriler sırasında çeşitli işçi kitle örgütlerinde birleşik cephe organlarında ortaya çıkartmak gerekir, kendilerine çalışmalar ve mücadele sürecinde büyümelerine yardım etmeliyiz, onları işçilerin davasına gerçekten yarar sağlayacak bir duruma getirmeliyiz.” (Dimitrov – Faşizme Karşı Birleşik Cephe, Ekim Yayınları sf:248-249). Dimitrov yoldaşın önümüze koyduğu bu kadro perspektifiyle kolektifi ileri daima ileri taşıyalım.