Bu yazımızda, Mart 2019’da yapılacak yerel seçimlere ilişkin tavrımızı açıklamadan önce yakın tarihten başlayarak, yerel seçimlerde nasıl bir tavır ortaya koyduğumuzu öz olarak hatırlamaya çalışacağız. Bunu yaparken, elbette o günün öne çıkan politik atmosferini de kısaca anlatarak, seçimlerin hangi koşullarda yapıldığı üzerinde durmaya çalışacağız.
Proleter hareketin ülkemiz topraklarında ortaya çıkışından sonra seçimleri Demokratik Halk Devrimi’nin propaganda edilmesi ve geliştirilmesi amaçlı kullanılması ilk kez 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde olmuştur. Bu tarihten önceki gerek yerel ve gerekse de genel seçimlerde boykot taktiği izlenmiştir. Bu anlamıyla 26 Mart 1989 yerel seçimleri önemlidir.
26 Mart 1989 Yerel Seçimleri: Düşüşün Başlangıcı!
26 Mart 1989 yerel seçimi hem bizler hem de burjuva cephesinde önemli yer tutmuştur. 1980 Askeri Faşist Cuntası’nın iş başına gelmesinin ardından, 1982 Anayasası’nın zorla topluma kabul ettirilmesiyle ile Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçildi. Anayasanın kabul edilmesinden sonra “Demokrasiye geçiyoruz” sloganıyla Evren’in bizzat kurduğu ve başına emekli asker Turgut Sunalp’ın getirildiği Milliyetçi Demokrasi Partisi ile Turgut Özal’ın kurduğu ANAP (Anavatan Partisi) seçime girdi. Halk, cuntaya tepki olarak büyük çoğunlukla ANAP’a “evet” dedi.
ANAP’ın ardarda kazandığı seçimlerle Turgut Özal, bir döneme damgasını vurdu. 26 Mart 1989 yerel seçimleri de bu anlamıyla büyük bir önem taşıyordu. Yerel seçimleri Erdal İnönü başkanlığında kurulan SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) büyük bir farkla kazanarak ANAP’ın hükümetten düşmesinin önü açıldı. SHP, İstanbul, İzmir ve Ankara başta olmak üzere büyük şehirlerin önemli bir kesimini kazandı. Halk bu sefer de tersten, ANAP karşısında SHP demiş, ”umudu” Erdal İnönü’de aramıştı. Bugün Erdoğan’ın her seçim döneminde halkı tehdit ettiği gibi, Turgut Özal da, yerel seçimleri kaybettikten sonra erken seçim isteyenlere ”Türkiye’yi istikrarsızlığa mı götürmek istiyorsunuz?” diyerek tehdit ediyordu.
26 Mart 1989 yerel seçimleriyle, Mart 2019 tarihinde yapılacak olan yerel seçimler o kadar benzerlik gösteriyor ki! AKP’nin varlık yokluk olarak ele aldığı 2019 yerel seçimlerine o dönem de ANAP aynı misyonu yüklemişti. Proleter hareket, 1989 yerel seçimlerini değerlendirdiği bir makalede şöyle demiş: “26 Mart’ta yapılacak olan Belediye Başkanlığı, Belediye Meclis Üyesi ve Muhtarlık seçimleri için hakim sınıf partileri arasında hummalı bir arayış başlamıştır. (…) Yapılacak olan bu yerel seçimler, daha şimdiden kendi ‘yerel’ niteliğini çoktan aşmış, ülke siyasal yaşamının geleceği için karar mekanizması olabilecek ‘genel seçim’ görünümüne bürünmüştür. Çünkü, içinde bulunduğumuz objektif koşullar bu seçimlere, ülkedeki siyasal güçler dengesini derinden etkileyecek, yeni siyasal şekillenmenin üzerinde tesir icra edebilecek bir tarihi misyon yüklemiştir. (…) Yani Özal hükümeti için bir güven oylaması niteliği taşıyacağı gerçeğidir.” (Yeni Demokrasi, Şubat 1989, özel sayı, s. 1)
Bu öngörü ile yerel seçimlerde bir taraf olan proleter hareketin tespitleri seçim sonunda bir bir ortaya çıkmış ve seçimle halk ANAP’a ”buraya kadar” demiştir.
Yerel seçimler, kendi koşulları içinde değerlendirilmiş ve görüşlerimiz şöyle dile getirilmişti: “Devrim, yerel seçimlere, merkezi parlamento seçimlerinden daha cesur yanaşır. Bizim gibi ülkelerde, onun her karış toprak üzerinde etkinlik kurma, alanları parça parça kurtarma gibi bir onulmaz derdi vardır. Muhtarları, belediye başkanlarını, bu başkanların dayandığı, içinde yer aldığı organları ele geçirme gibi bir sorunumuz vardır. …
Parlamento seçimlerinde olduğu gibi, yerel seçimlerde de, devrimin zamana ve şartlara göre uygulayabileceği üç temel taktik vardır: Boykot, katılma, ne boykot ne katılma, yani ara durum. Devrimin yerel seçimlere katılması durumunda, çeşitli bölgelerde devrim, değişik taktikler uygulama durumunda kalabilir. Etkin olduğu bölgelerde, adaylarını tayin ederek seçimlere doğrudan katılır. Ve bu durumda müttefiklerinin kendisini desteklemelerini sağlamaya çalışır. Ya da bağımsız bir demokrat adayı, müttefikleriyle birlikte destekler.” (age, s. 2)
26 Mart 1989 yerel seçimlerinin Mart 2019 yerel seçimleriyle olan bir diğer benzerliği de, AKP’nin başı R.T. Erdoğan’ın her seçim döneminde devrimci ve yurtseverleri hedef göstermesidir. AKP, yerel seçimleri kazanmak için HDP’yi hedefine koyarak “Bunlar bölücü, bunlar PKK’lı” gibi ucube sözlerle halkı korkutarak yerel seçimleri almak istemesidir. 1989 yerel seçimlerinde ANAP başta olmak üzere tüm burjuva partiler aynı ağızdan konuşarak devrimcilere saldırmayı ihmal etmemişler. Proleter hareket bu durumu o zaman şöyle tahlil etmiştir: “Bugün seçimler yaklaşırken, şehir ve kırdaki faal silahlı susturmak, düzene yönelik silahlı eleştiriyi boğmak, mensuplarını en ağır şekilde cezalandırmak için, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde ve Ankara, İzmir gibi büyük sanayi merkezlerinde karşı-devrim yoğun bir kuşatma ve bastırma harekatına girişmiştir. Faşizm ‘Şubat ayı terör ayı’, ‘Terörün ayak sesleri’, ‘Terör tırmanıyor’ yaygarasıyla bir dizi provokasyon yaratıp, silahlı güçler şahsında halka topyekun saldırarak kitlelerdeki ‘sol’ eğilimleri yok etmek istemektedir. Son olarak DEV-SOL, TKP/ML, PKK’ya karşı operasyon düzenleyip yüzlerce insan gözaltına alınmıştır.” (age, s. 11)
26 Mart 1989 yerel seçimlerine ilişkin proleter hareket şu tavrı ortaya koymuş: “Devrimci proletarya 26 Mart seçimlerinde devrimci kitlelerin proleter devrimci demokrat blok, alternatifine destek vermeye, egemen sınıfların bloğuna ‘dirsek’ çevirmeyi planlamaktadır. Egemen sınıf bloğunu mahkum edilmesi, proleter devrimci demokrat blok hareketinin seçimlerde güçlü siyasal kazanımlarla çıkmasının büyük bir önemi söz konusudur.
Nedir, proleter devrimci, devrimci demokrat blok hareketi inşa ederek seçimlere katılma siyaseti? Bu siyaset Tunceli’nin bir dağ köyünde ya da İstanbul’un varoşlarında ne anlama gelmektedir? Bu siyaset, bu yerde bağımsız proleter devrimci, devrimci-demokrat blok hareketini inşa et! Yerel idare için aday göster! Derhal bağımsız devrimci siyasal ajitasyon faaliyetine başla! Anlamına gelmektedir. Demek ki, Marksist-Leninistlerin önerileri 26 Mart seçimleri için hakim sınıf partilerine dirsek çevirmeyi ve devrimci demokrat güçlerin desteklenmesini kapsamaktadır.” (age, s. 9-10-11)
Proleter hareket, seçim ittifakı içinde bazı belirlemeler yaparak öz olarak şunları belirtmiştir: “Devrimci proletaryanın, devrimci demokratik güçlerle oluşturacağı birliklerde, tarafların uyması gereken program üzerinde de kısaca durmakta fayda vardır. Bu programda, sınıfımızın dünya görüşüne uyumluluk içinde olmalı ve genel çizgisi oldukça net olmalıdır. Devrimci proletarya yerel seçim kürsülerini halk demokrasisi ve bağımsızlık mücadelesinin desteklendiği kürsü haline getirmek, mevcut sistemi teşhir etmek ve kitle muhalefetini yükseltmeye çalışmak, idare organlarını devrimin yararına kullanmak, bu organları devrime destek mevzileri haline getirmek sınırlarını zorlamak şeklinde bir genel çizgi belirlemelidir.” (age, s. 13)
27 Mart 1994 Yerel Seçimleri: Devrimci Demokrat Adaylardan Boykotun Adayına!
1994 yılı Türkiye’nin en karanlık yıllarındandır. 1990 yılında başlayan köy yakmalar, sürgün, katliam ve tutuklamalar 1994 yılında da devam etmiştir. Dönemin Genel Kurmay Başkanı Doğan Güreş’in tam bir mutabakat içinde DYP ve SHP’yle birlikte T. Kürdistanı’nda görülmemiş bir devlet terörü estirildiği şartlarda Türkiye yerel seçimlere gidiyordu.
Proleter hareket, ülkenin içinde bulunduğu durumu öz olarak şöyle izah ediyordu: “Bir emriyle orduyu harekete geçirebileceği, istediği gibi, davranabileceği, yanılsamasıyla kendisini dev aynasında gören Doğan Güreş, arada bir parlamalarıyla topluma ‘Sus’ komutu vermektedir. (…) Doğan Güreş ve oğlu Serdar’ın aynı günlerde halka tehditler yağdırmaları da gösteriyor ki, faşist devletin içindeki konumlarını her şeyin başı olarak görüyorlar.(…) Egemen sınıfların eskisi gibi yönetemez durumda olduğu açıkça görülüyor. Sık sık taktiklerin değiştirilmesi, ekonomik ve politik kriz, birbirini yadsıyan kararların peş peşe alınması bu gerçeğin göstergesidir. Son olarak gündeme getirilen ve sıkıyönetimi engelleyen yasa olarak kabul edilen yasanın akibeti belirsiz olmuştur. Terörle mücadele yasası askıdadır. Vergi yasası toplumun birçok kesiminden tepki almaktadır. Kör topal meclisten geçmiştir. Başbakana yazdığı mektupla Vehbi Koç bile endişelerini getirmiştir. İller yasası da belirsizlik içindedir. Bir anda güncelleşen hemen hallolacakmış gibi gündeme getirilen çalışmalar aynı süratle raflara kaldırılıyor. İstatistikler, 1994 yılının egemenler sınıflar için fazla da umut vaad etmediğini ifade etmektedir. Egemen sınıfların bir kısmı Çiller’i de eleştirmeye, eleştiri dozunu yükseltmeye başlamıştır. (…) Olağanüstü Hal, Çekiç Güç vb. konular alabildiğince gözlerden gizlenerek tekrar tekrar uzatılıyor. (…) Egemen sınıflar ve temsilcileri bu yolda ilerlerken karşılarına barikat ören güçler bugün her zamankinden daha güçlü şekilde çıkmaktadırlar.” (Ocak 1994, s. 19)
Bu belirlemeyi yapan proleter hareket, düzenin her daim bekçiliğine soyunan MHP’nin 1994 yıllarında da Kürtlere ve devrimcilere karşı silahlandırıldıklarını tespit etmiş. Proleter hareket bu gözlemini şöyle dile getirmiştir: “Eğitim atışlarında bile hedef tahtasına sivil giyinmiş insan resimleri asarak eğitilen MHP’li faşistlerden, lümpen ve serserilerden oluşturulan gruplar yeni bir resmi cinayet şebekesinden başka bir şey olmayacaktır.” (Ocak ÖG, 1994, s. 19)
27 Mart 1994 yılı yerel seçimlerinde proleter hareket seçimin gündeme gelip tartışıldığı süreçte seçimlere ilişkin tavrını şöyle açıklıyordu: “Olanak ve güçlerin olduğu alanlarda bağımsız adaylarla seçime katılmak, bu çalışmada diğer devrimci anlayışlarla ittifaklara girmek, bu faaliyetleri esnasında devrim ve siyasal anlayışlarımızın propagandasını, faşizmin teşhirini yapmak önemli bir görev olarak önümüzde durmaktadır. (…) Altını çizerek belirtmek gerekiyor: 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde düzen partilerine ve adaylarına tek bir oy bile vermeye hayır! Oyumuz devrimci-demokrat adaylara!” (Şubat 1994, ÖG, s. 22)
Proleter hareket yerel seçimlere ilişkin tavrını başta böyle açıklamakla birlikte Mart 1994’te, şartların değişimi, DEP’lilerin tutuklanması ve dizginsiz bir devlet terörünün başlamasıyla beraber, seçim tavrını gözden geçirerek boykot kararı aldı. Bu kararını açıkladığı yazıda, kararı şöyle gerekçelendiriyordu: “27 Mart yerel seçimlerinin girmesi üzerine ‘Düzen partilerine hayır, oylarımız bağımsız sosyalist adaylara!’ şeklinde tavır belirleyen komünistler gelinen aşamada tavır değişikliği yapma gereği görmüşlerdir.” (Mart 1994, ÖG, sayı: 24, s. 3)
Bu kararı almada ulusal hareketin seçime yüklediği misyon ve devletin Kürtlere ve onların örgütlenmelerine karşı gösterdiği tavır etkili oldu. Proleter hareket bu durumu şöyle izah ediyordu: “Daha başında seçimler Türkiye Kürdistan’ında bir referandum anlayışını gündeme getirmiştir. PKK’nın ve DEP’in bu yönlü yaklaşımına karşı faşist TC de karşı taraftan yanıt vermiştir.(…) Yapılacak seçimde DEP’lileri ya da destekleyecekleri adayların alacağı oyların Kürt varlığını, ulusal haklarını ve kendilerinden yana olduğunu göstereceğini, böylece de uluslararası alanda TC’yi sıkıştıracaklarını ve kendilerinin meşru bir güç olarak kabul edilip barışa zorlayacaklarını düşünmüşlerdir. Ancak, ‘demokratik seçim’ ortamı beklenmesi hayaldir. TC’nin halihazırdaki vahşetle ezme yok etme politikası henüz değişmemişti. Tam tersine ilkbahara kadar en acımasız saldırılarını yoğunlaştıracakları biliniyordu. (…) Hele bir de seçimlerin referandum anlamına geleceğini gören TC, saldırganlığını iyice artırmıştır. (…) Köy boşaltmaları, seçmen yazımında hileler (…) DEP’lilerin % 90’dan fazla oy aldıkları yerlerde şimdi aday çıkartamaz hale getirilmeleri tamamen bu vahşet politikasının bir ürünüdür’ tespiti ile birlikte topluma şu mesajla boykot çağrısı yapılmış. ’27 Mart yerel seçimlerine adım adım yaklaşıldığı şu süreçte tavırsızlık ya da egemen sınıfların oyununa alet olmaktan bir anlam taşımayacak olan seçimlere şu ya da alanda ve düzeyde katılma anlayışı son bulmak zorundadır. Demokrasi aldatmacasına bir yumruk da sen vur! Anlayışıyla bütün halk kesimleri aynı paralelde harekete geçirilmelidir. Gösterilen adaylar pasif bir şekilde seçimden çekilmek yerine ‘boykotun adayı’ olarak üzerine düşen işlevi yerine getirmelidir.” (Mart, 1994, ÖG, sayı: 24, s. 3)
27 Mart 1994 yerel seçimlerinin en önemli sonuçlarından biri de RP’nin (Refah Partisi) seçimden beklenenin de üstünde belediye başkanlıklarını kazanması olmuştur. 20 Ekim 1991, erken genel seçimlerinde beklentinin de üstünde milletvekili kazanan RP, İslami kesim için yeniden bir ”kurtarıcı” pozisyonuna geldi. 1994 yerel seçimlerinde Türkiye genelinde faşist ve gerici partiler toplamda, belediyelerin önemli bir bölümünü ele geçirdiler. 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde yükselişe geçen bir diğer faşist parti olan MHP’nin de oylarını artırması dikkat çeken bir diğer gelişme oldu. MHP’nin, 12 Eylül sonrasında yeniden örgütlendiğinde, ırkçı söylemlerini “Türk-İslam” çizgisiyle yeniden sentezlemesi oy oranlarını artırmada bir kaldıraç görevi gördü.
27 Mart 1994 yerel seçimlerinin öne çıkardığı bir diğer isim de RP’nin adayı R.T. Erdoğan’ın İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığını kazanması oldu. 1994 yerel seçimlerinde DYP ve SHP koalisyon hükümetinin uğradığı hezimet, seçimin bir diğer sonucu olarak tarihe yazıldı.
Rüşvet ve yolsuzluk Türkiye gündeminden hiçbir zaman düşmemiştir. 1994 yılında kazandığı belediyelerde ilk icraatı işçileri işten atmak olan RP’nin, belediyelerde “Klorlu su abdest bozar” diyerek, başta Ankara, İstanbul olmak üzere birçok insanın koleradan ölmesine sebep vermesi uzun süre tartışılan seçim sonuçlarından biri oldu.
Rüşveti bir politika haline getiren RP’nin (bugün de AKP) 1994 yılında ardarda patlayan yolsuzlukları akılda kalan bir diğer olay olarak tarihteki yerini aldı. Önce kaçak villalarla gündeme gelen RP’nin en büyük yolsuzluğu “Almanya Milli Görüş Teşkilatı” (AMGT) aracılığıyla Bosna-Hersek’teki, kendi deyimleriyle “Müslüman din kardeşlerinin yararına toplanan bağışların Refah’ın seçim çalışmalarına aktarılması” oldu. (Kasım 1994, sayı 38)
İKİNCİ BÖLÜM:
18 Nisan 1999 Yerel Seçimleri: Uluslararası Komplosunun Gölgesinde!
28 Mart 2004 Yerel Seçimleri: Demokratik Güç Birliği ve Halkın Çıkarını Savunmak!
29 Mart 2009 Yerel Seçimleri: AKP-Cemaat İşbirliği!
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
30 Mart 2014 Yerel Seçimleri: Gezi’nin Ardından!
“Kentimizi ve kendimizi de biz yöneteceğiz, yerelden yönetim”