AKP-CHP Arasındaki İktidar Mücadelesi

AKP-CHP Arasındaki İktidar Mücadelesi

“CHP-AKP çatışması ise; Türkiye’deki siyasal mücadele, yalnızca ideolojik ya da kültürel farklılıklardan değil, aynı zamanda sınıfsal çıkarların çatışma alanıdır.”

20 Temmuz 2025

Toplumların tarihsel gelişimi, yalnızca emekçi sınıflarla hakim sınıflar arasındaki çatışmalarla değil, aynı zamanda egemen sınıflar arasında, çıkar ve güç mücadeleleriyle de şekillenmiştir. Hakim sınıflar ekonomik, siyasal ve kültürel çıkarların çeşitliliği; sermaye grupları, bürokrasi, ordu ve ideolojik-politik aygıtlar arasında önemli çelişkiler doğurur. Ayrıca, hakim sınıflar arasındaki çatışmalar aynı zamanda, toplumsal dönüşümlerde de önemli rol oynar.
Karl Marx, sınıf çatışmasını esas olarak üretim araçlarını elinde bulunduran burjuvazi ile emek gücünü satan proletarya arasındaki mücadele üzerinden tanımlamıştır. Ancak Marx’ın bazı metinlerinde burjuvazi içi bölünmelere (örneğin sanayi burjuvazisi ile mali sermaye arasında) değinildiği görülür. İktidar ve hegemonya hırsının her daim hakim sınıflar içinde rekabete yol açtığı nesnel bir gerçektir. Hakim sınıflar arasındaki çelişkilerin biçimleri, ekonomik rekabete dayalı sermaye gurupların iç pazardaki rant kavgasıdır.

Kapitalist sistemde hakim sınıflar yekpare değildir. Sanayi sermayesi, ticaret sermayesi ve finans sermayesi egemenlik çıkarları doğrultusunda çatışırlar. Örneğin bir devletin faiz politikasına yaklaşımı, ihracatçı sanayiciler ile bankacılar arasında gerilim doğurabilir.

Bu bağlamda, CHP-AKP çatışması ise; Türkiye’deki siyasal mücadele, yalnızca ideolojik ya da kültürel farklılıklardan değil, aynı zamanda sınıfsal çıkarların çatışma alanıdır. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) arasındaki siyasal gerilim, söylemde laiklik, demokrasi, hukuk devleti gibi değerler üzerinden görünse de mevcut çatışmanın temelinde sermaye kliklerinin ekonomik, siyasi ve ideolojik çıkarları yer almaktadır.

Türkiye’de hakim sınıflar, büyük sermaye grupları, sanayi ve finans burjuvazisi, büyük toprak sahipleri ve bunlarla iç içe geçmiş bürokratik burjuva kesimden oluşur. Özellikle, 1980 sonrası neo-liberal dönüşümle birlikte, klasik sanayi burjuvazisinin TÜSİAD çevresinin yerini kısmen “Anadolu sermayesi” MÜSİAD, TUSKON vb. almaya başladı. Bu durum siyasal düzlemde AKP’nin yükselişine zemin hazırladı.

CHP, özellikle 2000’li yılların başına kadar, büyük ölçüde Kemalist, bürokratik kesimler ve büyük sermaye çevrelerinin TÜSİAD’ın siyasal uzantısı idi. Laiklik ve Batıcı modernleşmeyi benimseyen kesim; CHP’nin sınıfsal tabanını oluşturuyordu. Örneğin; kentli orta sınıflar, kamu çalışanları, eğitimli kesimler ve büyük kentlerin işveren çevreleri gibi.

Ancak son yıllarda CHP’nin politik pozisyonu değişikliklere uğradı. Özellikle 2019 yerel seçimlerinden sonra, emekçi sınıflara, esnafa ve kırsalda yaşayan kesimlere ulaşma çabası üzerinden, pratik bir çalışmaya yöneldi. Bu, durum yalnızca “yukarıdan modernleşme” politikalarını değil, sosyal demokrat tabanı genişletme stratejisini de gündemine aldı. Bunda iktidarı elinde tutan AKP’nin başta yargı olmak üzere devlet aygıtını kullanarak CHP üzerinde baskı kurması etkili oldu. Özellikle yerel seçimlerde kazanılan CHP’li belediyelerin varlığı (ki bu aynı zamanda yerelde rant olanaklarının kesilmesi demekti) AKP’nin bir sonraki seçimi kaybetme ihtimalini ortaya çıkarması beraberinde iktidarın devlet olanaklarını kullanarak muhalefeti baskılamasını doğurdu.

AKP ise iktidara geldiğinde başta ABD olmak üzere batı emperyalizminin tam desteğini aldı. Bunda AKP’nin AB üyeliği meselesiyle attığı adımlar ve neo-liberal politikaların eksiksiz uygulaması önemliydi. AKP’nin cumhuriyet tarihinin toplamında daha fazla özelleştirme yapmış olması bu açıdan anlamlıdır. Dolayısıyla AKP’nin ilk on yılında TÜSİAD’da temsil edilen komprador burjuvazinin bir kısmının desteğini aldığını söyleyebiliriz. Ancak süreç içinde AKP devlet olanaklarını da kullanarak kendisine daha yakın burjuva kliğin önünü açtı. Tersi de doğrudur. Bu klik AKP aracılığıyla devlet olanaklarını kullanarak daha da zenginleşti. İhaleler ve teşviklerle bu “yandaş burjuvazi” önemli oranda palazlandırıldı. Kamuoyunda “Beşli Çete” olarak bilinen ve gerçekte sayıları daha fazla olan bu kesim AKP iktidarının arkasındaki güç oldu. Bizzat Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın “damadı”nın uluslararası zenginler listesinde yer almaya başlaması bu açıdan anlamlıdır.

AKP’nin iktidarı, neo-liberal politikaların İslami değerlerle sentezlenmesi sürecinde, hem geleneksel komprador burjuvazinin sömürüsünü artırmasına hizmet etti hem de kendisine yakın burjuvazinin devlet olanaklarını palazlanarak kompradorlaşmasını sağladı. Erdoğan’ın “damadı”nın “savunma sanayi” adı altında hem devlet desteği ve teşviklerle hem de bizzat Erdoğan’ın SİHA ve İHA pazarlamasıyla önünün açıldığı biliniyor.

İki kliğin iktidar dalaşı

Bu durum başta AKP’nin ilk on yılına destek veren TÜSİAD’la son süreçte AKP ile olan çelişkisine zemin hazırladı. Bu nesnel durum, klikler arasındaki saflaşmanın önemli bir göstergesi oldu. Bu anlamda, CHP ve AKP arasındaki çatışma, çoğu zaman kültürel kutuplaşma (laik, anti-laik) biçiminde sunulsa da, esas olarak, temel mesele sermaye gruplarının klik çatışmasıdır.

CHP’nin tarihsel olarak temsil ettiği TÜSİAD uluslararası sermayeye uyumlu olma yanlısıdır. Batı emperyalizmiyle uyumlu, “hukuk devleti” ve kurumsal istikrarı önceler. AKP ise, kendi kliğinin çıkarlarını önceleyen, devlet olanaklarını kullanarak kamu kaynaklarının yeniden dağıtımı yoluyla “yandaş burjuvaziye aktarımını öncelemektedir.

Bu gerçeklik, büyük altyapı projelerinde yandaş şirketlere ayrıcalıklı özelleştirmelerin yapıldığı ve hangi yarar sağladığı noktası, sürekli gündemde tartışılmaktadır. Gelinen aşamada, son on yıllarda yaşanan ekonomik krizler, Erdoğan’ın söyleminin aksine teğet geçmemiş hem AKP’nin arkasında olan burjuvaziyi hem de geleneksel sermaye kesimlerini (TÜSİAD) sıkıştırmıştır. Bu bağlamda, devletin rant dağıtım mekanizması, daha sert bir çatışma alanı haline gelmiş bulunuyor.

Diğer yandan, muhafazakar çizginin hegemonya çatışması, faşist baskıların artırılmasıyla giderilmeye çalışılmakta ve aynı anda başka sermaye çevreleri içinde yeniden dizayn ve hizalanmalara yol everilmektedir. CHP ve AKP arasındaki çatışma, sadece politik ve kültürel değil, aynı zamanda Türkiye kapitalizminin farklı klikler arasındaki hegemonya ve el değiştirme çatışmasıdır. Bu çatışma, hakim sınıf klikleri içindeki çelişkiler açığa çıkarak görünür bir duruma gelmiştir.

Bu nedenledir ki, AKP iktidarı “yargı darbesi”yle, CHP belediye başkanlarını tutuklayarak, bir baskı, korku ve yıldırma politikasıyla, bir yandan gelecek iktidarını yeniden garanti etmek, diğer yandan kendi kliğinin hegemonyasını sürdürme hedefi gütmektedir.

Sonuç olarak; ülkede açlık ve yoksulluğun derinleştiği, işsizliğin çığ gibi büyüdüğü, burjuva anlamda da olsa adalet sisteminin işlemediği, basın ve ifade özgürlüğünün olmadığı bir ülkede; konuşan, düşünen, eleştiren, muhalefet eden, herkes soruşturmalara maruz kalmakta ve davalar açılarak tutuklanmaktadırlar. Temel haklardan yararlanma sadece yandaş olan kesimlere verilmektedir. Her ay yüzlerce işçinin güvencesiz bir biçimde iş kazalarında hayatlarını kaybettiği, günümüz Türkiye’sinde faşist Erdoğan iktidarını garanti altına almak için, halkın oylarıyla seçilmiş olan Kürt ulusuna mensup milletvekilleri, belediye başkanları ile CHP belediye başkanları tutuklanmış ve yerlerine kayyım atamıştır.

Yaşanan tüm gerçekler karşısında, nasıl yapmalı? Öncellikle, devrimci ve komünistler, hakim sınıflar arasında ortaya çıkan klik çatışmasına, taraf olmazlar. Bilakis, iki klik arasında yaşanan çatışmada, devrim lehine ortaya çıkan olanaklardan yararlanırlar. Yine kitlelerin ortaya çıkardığı enerjiyi örgütlemek ve sistemin faşist politikalarını teşhir etmektir. Bu bağlamda, öfkesi büyüyen kitleleri demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi üzerinden, aydınlatmak, bilinçlendirmek ve sokaklarda mücadeleyi büyütmektir.