Festivalin Aynasından Yansıyanlar

 Festivalin Aynasından Yansıyanlar

Eksikliklerimizle beraber bu çalışmanın genel olarak başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Artık şimdiden önümüzdeki senenin daha da iyi olması için kafa yormaya başlayabiliriz.

3 Ağustos 2025

Bu yıl 23.’sü düzenlenen Munzur Kültür ve Doğa Festivali’ne gittik. Dersim’e gittiğimiz ilk gün özellikle dikkatimizi çeken nokta, Dersim Merkez’deki halkın festival havasından çok uzakta olmasıydı.

Hatta bazı esnafların festival tarihinin geldiğinden haberi bile yoktu. Bunun birçok sebebi olduğunu düşünüyorum. Özellikle kayyum yüzünden festival eskisi gibi bir havada geçmiyor.

Kayyum festival içeriğine yönelik dilediğini yasaklayıp dilediğine izin veriyor. Festival ile ilgili bir başka sorunda Zazaca dilinin yok sayılmasından kaynaklandı. Bununla ilgili özellikle sosyal medya üzerinden çokça tartışmalar yapıldı.

Hatta bazı sanatçılar bu yüzden festival yönetimini eleştirerek festivale katılım göstermeyeceğini açıkladı.

Festivalin birinci günü Dersim Merkez’de Nisan Yayımcılık olarak standımızı açtık. Standımızda Nisan Yayımcılıktan çıkan kitaplarımız, gazetemiz Özgür Gelecek, Partizan ve Yeni Demokrat Gençlik dergilerinin son sayıları yer aldı. Dersim Merkez’de festival havasının hiç olmamasını ve festivale ilginin az olduğunu yaşayarak deneyimledik.

Eskiden kalabalık olan o caddeler gün boyu sakindi.

Standımızın başında dururken bir ara içerisinde sivil polislerin olduğu bir araç standımızın önünde durdu.

Birbirlerine bizim standı işaret ederek bir şeyler konuştular. O araç gittikten yaklaşık bir saat sonra polisler standımıza geldi. Bandrol kontrolü bahanesiyle tek tek kitaplarımıza baktılar.

Birkaç kitapta bandrol olmaması ve İbrahim Kaypakkaya’nın Bütün Eserleri kitabı hakkında toplatma kararı olduğunu iddia ederek bu kitaplara el koydular. Kaypakkaya’nın Bütün Eserleri kitabı hakkında kesinlikle bir toplatma kararı yoktur.

Polis tamamen keyfi bir şekilde bizim çalışmalarımıza ket vurmak amacıyla ve Kaypakkaya yoldaşın kitabının kitlelere ulaşmasını engellemek için böyle bir saldırı gerçekleştirdi.

Bazı kitaplara el koyan polis bununla birlikte bir yoldaşımızı sadece ifade vereceği gerekçesiyle gözaltına aldı. Sadece ifadesi alınacağı söylenen yoldaşımız tam 4 saat gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı.

Festivalin birinci günü standımızı açmanın yanı sıra “Dersim yaşamdır. Doğama, irademe, dilime, inancıma dokunma!” yürüyüşüne de katıldık. Bu yürüyüş hem kayyumlara karşı hem de Dersim’in doğasını katletmeyi hedefleyen devlete ve şirketlere karşı yapıldı.

Festivalin ikinci günü yoğun ve hareketli geçti. Festival programına bakarak kendimiz için hazırladığımız programda önce Ovacık sonra da Hozat yer alıyordu.

Ekoloji mücadelesi kapsamında Ovacık’ta Cevizlidere köyünü ziyaret ettik. Burada maden projesine karşı yapılan basın açıklamasına katıldık. Cevizlidere ziyaretinde köylülerle de sohbet ettik.

Ettiğimiz sohbetlerde köylüler, devletin Dersim’e yönelik özel bir ilgisinin olduğunu ve madenlerle, barajlarla Dersim’in yok edilmek istendiğini belirttiler. Hatta bir köylü şöyle bir yorumda bulundu: “38’de Dersim’in üstünü yok ettiler, şimdide altını yok etmeye çalışıyorlar.”

Ovacık’ta bulunduğumuz zaman zarfında köylülere ev ziyaretlerinde de bulunduk. Bu ziyaretlerde yaptığımız sohbetlerde savaşın yoğun olduğu dönemlerde olan anılarını bizimle paylaştılar.

Bu anılardan birini aktarmak istiyorum. Köyün birinde herkes tarafından “korkak” olarak bilinen bir köylü varmış. Bu köylü, başta eşi olmak üzere herkesten korkan, sinik bir karaktermiş.

O köyde yaşayan bir yoldaşımız tarafından da öncesinde kesinlikle düşmana konuşmaması hususunda tembihlenmiş.

O köye operasyon yapan devlet bütün köylüleri gözaltına almış ve herkesi sorguda işkenceyle konuşturmaya çalışmış.

Fakat herkes tarafından korkak olarak bilinen köylü o kadar işkenceye rağmen kimsenin ismini vermemiş. Aslında yine korkaklığından kaynaklı devlete konuşmamış. Yani yoldaşlara ihanetin korkusu devlet korkusundan büyük gelmiş.

Hozat’ta standımıza yoğun ilgi

Ovacık’tan sonra Hozat’a geçtik. Hozat’ta yine standımızı açtık. Dersim Merkez’in aksine Hozat’taki festival programı çok kalabalıktı. Bu kalabalıkla beraber insanların standımıza ilgisi de yoğun oldu.

Standımıza gelen insanlarla sohbet etmeyi ve ilişki ağı geliştirmeyi ihmal etmedik. Bir ara standımızı önder yoldaş Mehmet Demirdağ’ın babası da ziyaret etti.

Demirdağ’ın babasıyla kısa da olsa sohbet etme imkanı bulduk.

Polis ikinci günde de standımızı taciz etti. Tek tek bütün kitapları kontrol ettikten sonra istediklerini elde edemeyince çekip gittiler. Tabi ki gün boyu gözleri standımız üzerinden ayrılmadı.

Akşam saatlerinde sadece stantta durmak yerine ellerimize gazete ve dergilerimizi alarak yoğun kalabalık içerinde dağıtım yaptık. Hozat’taki festivalin bizim açımızdan çok verimli geçtiğini söyleyebiliriz.

Gecesinde Hozat’taki bir köylünün misafiri olduk. Misafir olarak lanse ediyoruz ama işin gerçekliği hiçbir zaman misafir gibi davranmadık.

Dersim’de bulunduğumuz sürece gittiğimiz ve kaldığımız her evde kendimizi ev sahibi görerek devrimci sorumluluğumuzun bilincinde olduk. Evlerde yapılan her işte bizde kolektif bir şekilde yer aldık.

Sofrayı beraber kurduk, beraber kaldırdık, bulaşık yıkadık, yatakları beraber hazırlayıp, beraber kaldırdık.

Bunun gibi birçok örnekte ve oturmamızda kalkmamızda devrimci disiplini elden bırakmadığımızı söyleyebiliriz.

Festivalin üçüncü gününü köylülere ziyaret ve yoldaşların mezar anması olarak planladık. Hozat’ta bir evden başka bir eve sürekli gezerek köylülerle sohbet ettik.

Köylüler bize karşı samimi ve içten olmakla beraber temkinli olmayı da hiçbir zaman elden bırakmadı. Bu topraklar bunu gerektiriyor. Her zaman şüpheyle yaklaşmayı ve dikkatli davranmayı yaşayarak öğrendi insanlar. Yılların öğrenilmiş birikimi diyebiliriz.

Köylülerle hem günceli hem de geçmişi konuştuk.

Hozat’tan ayrılmadan önce 2015’te Şahverdi köyünde askerlerle girilen çatışmada Cengiz İçli ve Hakan Çakır ile birlikte ölümsüzleşen Özgüç Yalçın’ın mezarını ziyaret ederek anma gerçekleştirdik. Anmada saygı duruşu gerçekleştirdikten sonra “Partizan Andı”nı okuduk.

Daha sonra şehit yoldaşlar hakkında bir konuşma yapıldı. Özgüç Yalçın yoldaşın 2015’teki cenazesine bende katılmıştım. Hozat’a gömülmeyi vasiyet eden Özgüç, çok sevdiği Hozatlılar tarafından inanılmaz bir kalabalıkla sonsuzluğa uğurlandı.

Hozat’ın bütün köylerinden insanlar akın akın gelerek ucu bucağı olmayan uzun bir kortej oluşturdular. Hani derler ya “Hafızamı kaybetsem bile bunu unutmam”, işte bende aynı şekilde söylüyorum; o günü hafızamı kaybetsem bile unutmam!

Özgüç yoldaşın mezar anmasından sonra Dersim Merkez’deki Beş Kızıl Karanfilimizin mezarını ziyaret edip anma gerçekleştirdik. Beşler, kadın özgürlük mücadelesinin ve halkın kurtuluş mücadelesinin önderleri olarak toprağa düştüler.

Onların adını ve andını yaşatmanın yolunun, kavgada ve devrimde ısrar ederek onların açtığı yolda mücadeleyi yükselterek olacağının bilincindeyiz.

Sekasur direnişi ziyareti

Festivalin dördüncü günü Sekasur direnişini ziyaret ettik. Sekasur bölgesinde açılması planlanan Pomza kum ocağına karşı direnişe geçen köylüler direniş çadırı kurarak nöbet tutmaya başlamıştı.

Biz de bu direnişi ziyaret ederek hem destekte bulunduk hem de nöbet tutan köylülerle sohbet etme imkânı bulduk. En büyük şansımız ise o günkü nöbette görev alan köylülerin ikisinin de kadın olması oldu. İlk defa bunun olması ve bize denk gelmesi güzel bir tesadüftü diyebiliriz.

Köylülerle kadınların mücadele ve direniş alanlarında en ön saflarda yer almasının önemi üzerine sohbet ettik. Bununla beraber devletin ve şirketlerin doğayı ve yaşam alanlarını hedef alan projelerine karşı direnişin her yerde büyütülmesi üzerine de köylülerle konuştuk.

Dersim’de gezerken gördüğümüz hayvanlardan da biraz bahsetmek istiyorum. Yollarda ve köylerde tavşan, dağ keçisi, kaplumbağa, baykuş ve birçok hayvanla karşılaştık. İşte maden ve baraj projeleriyle Dersim’in doğası, havası, suyuyla beraber hayvanlarda yok edilmek ve yaşam alanlarından uzaklaştırılmak isteniyor.

Çeşitli inançlara, uluslara, hayvanlara ev sahipliği yapan Dersim topyekûn bir saldırı altındadır. Buna ses çıkarmak, tepki koymak, bu yıkım politikalarıyla mücadele etmek hepimizin görevidir.

Festival çalışmalarımız kapsamında etkinlik ve panellerden çok köylüleri gezmeyi esas aldık. Programımızı daha çok bunun üzerine planladık. Ve bu konuda başarılı olduğumuzu da söyleyebiliriz.

Çeşitli köy evlerinde kalmakla beraber birçok eve de ziyaretler gerçekleştirerek insanlarla sohbet etme fırsatı bulduk. Son dönemlerde siyasetimizin bu bölgede eksik kalmasından kaynaklı, sıcak ve samimi yaklaşımların olduğunun da altını çizmekle beraber insanların biraz temkinli, biraz mesafeli hatta bazı köylülerin tepkisel ve eleştirel yaklaşımları oldu.

Bu konuda tabi ki halkımıza hak vermemek elde değil. Art niyetli, kötücül bir amaçla yapılmayan her eleştiri bizi geliştirmek, eksiklerimizi ve yanlışlarımızı gidermek amacıyla yapılıyorsa bizim için değerlidir.

Zaten biz yaptığımız sohbetlerde ve konuşmalarda özeleştirel bir yaklaşım içerisinde bulunduk. Bununla beraber gerçekliğimizin ve koşullarımızın durumunu aktardık.

Kendimizi ne abartarak ne de küçülterek gerçekleri ve doğruları köylülere anlattık.

En çok merak edilen konulardan biri de 2016 süreciydi. Bu süreci uygun bir dille insanlara anlatarak, gerçekleri duymalarını sağladık. Çünkü biz biliyoruz ki, bazı gruplar yalan ve yanlış şeylerle, sadece karalama amacı güderek, “çamur at izi kalsın” mantığıyla bölge halkına gerçek olmayan şeyler aktarmıştı.

Biz bu süreçle ilgili insanlara gerçeği aktararak insanların bilincini berraklaştırmaya çalıştık.

Bu festival deneyiminin hepimize kattığı çok şey oldu. Bu çalışmanın bizim için verimli geçtiğini düşünüyoruz.

Eksikliklerimizle beraber bu çalışmanın genel olarak başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Artık şimdiden önümüzdeki senenin daha da iyi olması için kafa yormaya başlayabiliriz.