
Militandan Notlar…
“Düşünmek bir dünyaya sahip olmaktır, düşünmek sürekli duyumsamaktır.” Duyumsamak zorunda olduğumuz şeyin kendi gerçekliğimiz olduğunu idrak ettiğimiz anda değişmeye başlayacak dünya.”
11 Mart 2025
Gerillanın temel güç kaynaklarından biri, hızlılıktır. Fren ve balata ayarı olmayan bir süratten bahsetmiyoruz elbette. Gerek hareket biçimleri ve gerekse de düşünüş olarak hesabı kitabı olan bir hızdır söz konusu olan. Fiziksel ve düşünsel ahengin, uyumun temponun yakalanması olarak da anlayabiliriz bunu. Gerillanın hızlı olması, bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç, savaşın doğası gereğidir. Yani yaşamak için düşmanından daha hızlı düşünüp harekete geçmek zorunda olmasından kaynaklıdır. Aksi, çaresiz bir kuşatılmışlıkla düşman çemberinin içinde kalmaktır. Hızlı olmak sadece gerillaya has bir şey midir? Elbette hayır. Bir rakibi veya düşmanı olan herkes için, hız sorunundan bahsedilebilir.
Bu açıdan düşünmenin kendisi de devrimci bir faaliyettir. Kuşatmaları yarmak, hiç beklemediği yerden düşmanını kendi çemberi içinde kırmak düşüncede soyutlamanın ne kadar başarıldığıyla ilgilidir. Faşist burjuva kuşatma, ne kadar yoğun ve bunaltıcı olursa olsun kişinin kendini koşullara hapsetmeden bağımsız düşünebilmesi önemlidir. Tarihte çok az insan bunu başarabilmiş fakat aynı zamanda tarihin seyri bu kişilerin öncü önder rolünü oynamasıyla yol almıştır. Düşüncede hızlı olmak diğer bakımdan zamanın ruhunu yakalamaktır. Düşünebilmenin devrimciliği buradan gelir.
Üslup, tarz, dil, estetik yani özün ve ifadenin iletim şekilleri de bir o kadar önemlidir. Bir şeyin yansıtılış biçimi, o şeyin karakterini ortaya çıkarır. Düşünce hızı yakalamak, eylemde bağımsız olmak kendi kavramlarımızı kullanabildiğimiz ölçüde etkilidir.
Kullandığımız kavramlar karşıdakine aslında kim olduğumuzu açıklar. Kişi durduğu yerin, içinden geldiği sınıfın, sahip olduğu kimliğin, inancın kavramlarını ve tarzını yakaladığında ekstra kendini tanımlama ihtiyacı hissetmez. Eğer bir yerde aslında kim olduğumuza dair açıklama ihtiyacı duyuyorsak olmak istediğimiz şeyle bütünleşme sorunlarımız aşılmamış demektir. Yabancılaşma dilde başlar. Dil değişti mi karakter de değişir. Tersi de mümkündür.
İnsan, yaşamda olay ve olguları sürekli belirleme ihtiyacı duyar. Aslında belirleme dediğimiz şey, olumlama ve yadsımanın zihnimizdeki çatışmasından başka bir şey değildir. Her olumlama, içinde yadsımayı barındırır. Tersi de geçerlidir. Bunun için “Her belirleme yadsımadır” demiş Spinoza.
Her belirleme, bir kavrama hayat verir. Çünkü kavramlar neyi olumladığınızı, neyi yadsıdığınızı ve aynı zamanda nerede durduğunuzu, nereye doğru yol aldığınızı gösterir.
Karşı çıkmak adına dahi olsa düşmanın kavramlarını ya da bize ait olmayan kavramları kullanmaya başladığımız anda, düşmanın ya da başkalarının düşünce zeminine çekilmiş oluruz. İşte orada kendine ve kendi kimliğine yabancılaşma durumu gerçekleşmiştir. Kendi olmaktan çıkıp başkası olmaya başlayan kişi ve hareketler, kendi varlık nedenlerine ve onları ortaya çıkaran koşullara düşmanlaşırlar.
Marksizm’in düşmanları sadece burjuvazi ve onun ideolojisi değildir. Marksist temelde ortaya çıkmasına karşın evrilerek düşmanına benzeyen hareket ve bireylerin bunca fazla olması bu nedenledir. MLM’nin düşmanı çoktur. Her biçim ve kılık altında MLM’ye saldırmak ve egemen sınıflar nezdinde kendi meşru zeminini oluşturmak deyim yerindeyse moda haline gelmiştir.
Ezilenlerin cephesinde olup, ağır baskı ve sömürü koşullarını yaşayıp egemen sınıfın argümanlarıyla olay ve olgulara anlam kazandırmaya çalışmak, egemen olanın ruhunu taşımaktır. Bir kere egemen sınıfın argümanlarını, kavramlarını kendinizce anlamlandırmaya çalıştığınızda egemenlerin önyargılarını kendiniz için yasa haline getirmiş olursunuz. Hem hegemonya karşıtı olup böyle bir dünya tahayyülünde bulunup hem de en yüksek biçimde tasarlanmış hegemonya aygıtı olan devletle bütünleşmekten söz edemezsiniz. Ettiğiniz andan itibaren başka bir formda kendinizi yeniden tanımlamanız gerekir. “Büyüklerin önyargıları, küçükler için yasadır” önermesinde olduğu gibi eğer “küçükler” kendi hegemonya araçlarını yaratamazlarsa veya buna yönelmezlerse “büyüklerin” yasalarının bir parçası ve bu yasaların gönüllü savunucusu haline gelirler.
Kavramların neden önemli olduğunu, neden içinde sınıf, kimlik gibi öğeleri taşıdığını ve tabii ki kavramları benimseme hızımızın düşünce ve karakter yapımızla doğrudan alakalı olduğunu son aylarda Suriye’deki gelişmelerden hareketle Rojava özgülünde tartışılmaya açılan “yabancı savaşçılar” özgülünde de görebilmek mümkündür.
Yabancı anlam olarak “başka bir ulustan olan ya da başka bir ülkeyle, bir ulusla ilgili” ya da “aileden ya da yakın çevreden olmayan” anlamlarına gelir. Farsça’da ise “çöle ait, medeni olmayan, barbar” gibi bir anlam da taşıyor.
Türk devletinin Rojava’ya yönelik saldırılarına meşru temel oluşturmak için geliştirdiği argümanlardan biri de “yabancı savaşçılar”dır. Elbette bu kavram Türk devleti açısından farklı anlam ve içeriklere de sahiptir. Bu anlam, Türk devletinin anksiyete krizinin ana kaynağını oluşturuyor. Türk devletinin esas sorun haline getirdiği öncelikle Kürt ulusal hareketi savaşçıları ama bunun yanında enternasyonal devrimci savaşçılardır. Konunun diğer yanı enternasyonal savaşçılardır. Paris Komünü’nden Madrid barikatlarına ve oradan Rojava’ya kadar tüm uğrak yerlerden geçerek başta işçiler olmak üzere dünyanın her yerinde ezilenler, özgür bir dünya yaratma uğruna savaşmışlardır. Rojavada’da da enternasyonalizm uğruna kanları ile bu toprakları sulayarak burada kazanılan her mevziye hayat vermişlerdir.
Doğada ve toplumlarda her şey, kendi karşıtı ile varolur. Bugün dünyada egemen olan sistem, emperyalist kapitalist sistemdir. Kapitalizm, sınırlara ihtiyaç duyar. Temeli nasyonalizmdir. İşçi sınıfı ve ezilen halklar için ise tam tersi geçerlidir. Sınırlar onlar için büyük bir hapishaneden başka bir şey değildir. Bunun için amacımız “kapitalist modernite”nin duvarlarına enternasyonalizmin sloganlarını yazmak değil o duvarları parçalamaktır. Çünkü o duvarlara yazdığımız her güzel slogan ancak o duvarların çirkinliğini örtmeye yarar, o duvarların dünya halklarına daha güzel görünmesini sağlamaya yarar.
“Düşünmek bir dünyaya sahip olmaktır, düşünmek sürekli duyumsamaktır.” Duyumsamak zorunda olduğumuz şeyin kendi gerçekliğimiz olduğunu idrak ettiğimiz anda değişmeye başlayacak dünya. Bunun yolu ezilenler için gerillalaşmaktan geçer. Gerillacılık sadece küçük grupların büyük güçlere karşı elde silah savaşması değildir. Düşünürken, anlamaya çalışırken ve en önemlisi karşı koyarken de gerillalaşmak gerekir. Gerillacılık bir ruhtur. Onun için sadece savaşarak gerilla olunmaz. Önce düşünmek gerekir. Gerillada nasıl ki, hızlı olmak hayat kurtarırsa, düşüncede de hızlı olmak kendi düşmanından önce kendi dilimiz ve kavramlarımızla ona saldırmaktan geçer.