31 Mart Yerel Seçimleri: Keskinleşen Çelişkilerin Somutluğu!

31 Mart Yerel Seçimleri: Keskinleşen Çelişkilerin Somutluğu!

“Sömürü, yoksulluk, açlık, faşizm ülke tarihinde en katmerli boyutlara tırmanmıştır. Türk hakim sınıfları ile emekçi sınıflar, Kürt halkı ve tüm ezilen tabakalar arasındaki ekonomik, sosyal, siyasal çelişkiler ve sorunlar katbekat artmıştır.”

6 Nisan 2024

İçinde bulunduğumuz tarihsel koşullar Marks’ın ve Engels’in, 19. yüzyılda yaptıkları tahlilleri doğrulamaktadır. Derin ve engin bakış açılarıyla tarihsel materyalizme dayanarak kapitalizmin tarihsel bir evrim sonucu yerini önce sosyalizme, sonra komünizme bırakacağını tahlil etmişlerdi. Bu gelişmeyi, miadını tamamlayan her eski toplumun yerini, yeni bir topluma bırakması sonucuna dayandırmış ve “Zor, yeni bir topluma gebe olan, her eski toplumun ebesidir” (K. Marks) demişlerdi. Bu dönüşüm karşıt sınıfların mücadelesinde, artık pörsümüş ve ömrünü tamamlamış eski sistemi muhafaza etmek isteyen gerici sınıfa karşı, geleceği temsil eden sınıfın önderliğindeki devrimle mümkündür.

Marks ve Engels bu gerçeği geniş tahlillerle açıklamışlardır. Kapitalizmde merkezileşme ve toplumsallaşma (üretici güçler) gelişir ama muhafaza edilen sistemin mülkiyet biçimi (üretim ilişkileri) bu gelişmenin önünde giderek engel teşkil eder. Marks’ın deyimiyle “bu ilişkiler, üretici güçlerin gelişmesinin sonucu olan biçimler olmaktan çıkıp bu gelişmenin önünde engeller niteliğine bürünürler. O zaman sosyal devrim çağı başlar.”  Nitekim geçen yüzyıl zor ebesiyle (devrimlerle) olan demokratik halk iktidarları ve sosyalist iktidarlar -daha sonra geriye dönüşler olsa da- Marks’ın tahlilini doğrulamıştır.

Ve 21. yüzyılda kapitalizmin çelişkileri daha derinleşti ve had safhaya tırmandı.    Mevcut süreçte devam ettirilen kapitalizmin üretim ilişkisi, gelişen üretici güçlere -üretim araçlarına ve emeğin üretkenliğine- (burjuvazinin deyimiyle teknolojiye) daha fazla ters düşmekte, bunun sonucu uluslararası alanda oluşan çelişkiler ve sorunlar çözüme ulaşmadığı gibi giderek daha keskin boyutlara tırmanmaktadır. Bunun sonucu uluslararası tekelci burjuvazi ve yarı sömürge ülkelerin hakim sınıfları tarafından, işçi sınıfı ve tüm emekçi sınıflara karşı yapılan baskı ve sömürü de tırmandırılmış durumdadır.

Bu durum ülkemiz için de geçerlidir. Sömürü, yoksulluk, açlık, faşizm ülke tarihinde en katmerli boyutlara tırmanmıştır. Türk hakim sınıfları ile emekçi sınıflar, Kürt halkı ve tüm ezilen tabakalar arasındaki ekonomik, sosyal, siyasal çelişkiler ve sorunlar katbekat artmıştır. Nitekim son yapılan 31 Mart yerel belediye seçimlerinde ezilen ve sömürülen kitleler, işbaşındaki AKP yönetimini ikinci parti durumuna düşürmüşlerdir. Geçmişte birçok il ve ilçelerde verdikleri oyları bu kez geri çekmişlerdir.

Hakim sınıflar ve onların devleti tarafından uygulanan sömürü ve faşizm raydan iyice çıkmış denilse abartı olmaz. Uygulanan sömürü had safhaya tırmanmıştır. Bunun sonucu Türkiye işçi sınıfı, köylüler, küçük üreticiler, esnaflar, memurlar, emekliler en yoksul dönemlerini yaşıyorlar. Öyle ki, her geçen gün artan enflasyon ile emekçi sınıfların düşen gelirleri arasındaki fark açılmaktadır. Bunun sonucu emekçi sınıfların maaşları hemen tükenmektedir. Açlık ve yoksulluk elbette ki Türkiye tarihinde her zaman vardı. Her zaman sömürü, gasp ve talan devam ettirildi. Ama sömürü ve gasp mekanizması hiç bu düzeye tırmanmamıştı!… Hiç bu denli sefalet görülmemişti… Emekçilerin eline geçen paranın alım gücü hiç bu denli düşmemişti!

Bu durum ülkemizde sömürünün daha artmasına neden olduğu gibi, sınıf çelişkilerinin daha keskin boyutlara tırmanmasına da neden olmuştur. Bu duruma bağlı olarak işsizlik daha çoğalmıştır. Toplumun her kesimi içinde işsizlerin sayısı giderek artar duruma gelmiştir. Öyle ki, toplumun dinamik kesimini oluşturan gençliğin önemli bölümü işsizler içinde önemli yer tutmaktadır. Ayrıca oluşan açlık, yoksulluk, evsiz-barksız kalma ciddi hastalıkların artmasını da beraberinde getirmektedir.

Ekonomik ve sosyal durumu bu denli kötüleşen sistemin siyasi durumu da krizdedir. Bunun sonucu emekçi kesimler, Kürt ulusu, Aleviler, kadınlar, aydınlar vd. üzerinde uygulanan faşist diktatörlük de en üst düzeye çıkmış durumdadır. Bir taraftan siyasi erk üzerinden faşizmin şiddet, politik, hukuki, polisiye baskısı artırılırken, beraberinde yaratılan korku, kaos, panik, mobbing atmosferi ile kitleler pasifize edilmeye çalışılmaktadır.

Ama diğer taraftan toplumun hoşnutsuzluğu, öfkesi, tepkisi yok edilemiyor. Toplum nezdinde varlığı devam ediyor. Bu tepki ve öfke giderek büyüyecektir. Nitekim bu tepki ve hoşnutsuzluk, 31 Mart yerel belediye seçimlerinde de gösterilmiştir. AKP’nin geçmişte üstün olduğu illerin önemli bölümünde verilen oylar geri çekilmiş, ellerindeki belediyelerin bir kısmını kaybetmişlerdir. Bunun sonucu geri çekilen oyların bir kısmı diğer düzen partileri olan CHP’ye, YRP’ye gitse de, bir kesim ise sandık başına gitmeyerek AKP’ye ve MHP’ye duydukları tepki ve hoşnutsuzluğu bu şekilde dışa vurmuşlardır.

Bu durum 22 yıldır aralıksız işbaşında olan AKP’ye karşı, özellikle son dönemlerde hissedilmeye başlayan tepki ve öfkenin birikimidir. Seçim sonrası dönemde de artacak olan mevcut baskı ve sömürüye karşı, emekçi ve ezilen kesimlerin öfkesi de artacaktır. Burada önemli olan bu tepkiyi ve hoşnutsuzluğu örgütlemektir. Kitlelerin önemli bir bölümüne önderlik yapılarak hakim sınıfların manyetik alanından tümden çıkarılarak, devrimci mücadeleye seferber etmektir.

Ortaya çıkan sonuç, uluslararası gelişmelerden bağımsız değildir!

Ülkemizdeki durumun elbette ki kendine has özgün koşulları var. Yukarıda kısaca değinilen durum bu koşulların sonucudur. Ama diğer taraftan uluslararası alanda oluşan sorunların ve çelişkilerin de -diğer ülkelere olduğu gibi- ülkemize yansıdığı ve  etkilediği bir gerçektir. Dolayısıyla mevcut durumu değerlendirmek uluslararası emperyalist sistemden kopuk ele alınamaz. Daha açık bir deyimle, uluslararası hakim sistemin sorunları ve çelişkileri, aynı zamanda sermaye ihraç ettiği, bağımlı kıldığı ve politik hegemonya oluşturduğu ülkelerdeki sorunların da nedenlerini oluşturur. Diğer bir deyimle çelişkilerin ve sorunların bedelini bağımlı ülkelere de aksettirir.

Günümüzde uluslararası egemen sistemin yarattığı sorunlar giderek artıyor. Oluşan problemler, çelişkiler yumağı derinleşiyor. Aşırı üretim ve mali kriz varlığını devam ettiriyor. Tüm bunların sonucu tüm dünyada sömürü ve baskı mekanizması katmerli boyutlara tırmanıyor. Sistemin bedeli işçi sınıfına ve ezilen halklara çıkarılıyor. Sosyal haklar gasp ediliyor, sömürü artırılıyor, işsiz sayısı çoğalıyor. Tüm bu sorunların üstesinden gelinmediği gibi giderek daha katmerli ve kronik hal alıyor. Ve bunların bedeli de emekçilere yükleniyor…

Ayrıca emperyalistler arası pazar rekabeti ve askeri ve politik olarak dünyaya hükmetme kavgası da tırmanıyor. Bir tarafta başını ABD’nin çektiği kamp ile, Çin ve Rusya’nın yer aldığı kamp arasında oluşan, emperyalistler arası kutuplaşma giderek gergin hal alıyor. Bu durum sonucu NATO üslerinin Rusya sınırlarına kadar yayılması, Rusya ile batılı emperyalistlerin güdümünde çıkan Ukrayna Savaşı; yine ABD’nin ve Avrupalı emperyalistlerin arkasında olduğu İsrail’in Filistin soykırımı, Ortadoğu’yu Rusya ve Çin’e karşı yeniden kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etme girişimi, Pasifik Okyanusu’nda Çin’i özellikle Tayvan üzerinden abluka altına alma çabaları, günümüzde hız kazanan emperyalistler arası dalaşın sonuçlarıdır. Ve bu durum sıradan bir pazar rekabeti olmaktan çıkmakta, emperyalist kutuplar arası hegemonya kavgası, giderek agresif ve tehditkar hal almaktadır.

Bu gelişmeler aynı zamanda uluslararası pörsümüş kapitalizmin içine girdiği durumun da göstergesidir. Öyle ki, uluslararası kapitalizm artık sorunların üstesinden gelemeyen, hatta sorunları yönetemeyen ve üzerinde yükseldiği temellerin giderek sarsıldığı bir hal almıştır. Bu durum sonucu iktidardaki burjuvazi hırçınlaşıyor, saldırganlaşıyor. Buna karşın emekçi sınıflar ve bağımlı ülke halklarında da tepki ve hoşnutsuzluk oluşuyor. Hatta sömürülen ve ezilen işçilerin ve emekçilerin, halkların son dönemlerde bu sömürü ve baskılara karşı -kendiliğinden de olsa- eylemleri ve başkaldırıları olmuştur.

Emperyalist burjuvazi, emperyalist merkezlerde bu tepkileri ırkçılığa ve göçmen karşıtlığına dönüştürmeye çalışıyor. Türkiye’de de son yerel seçimlerde burjuva muhalefetin sığınmacı ve göçmen karşıtı açıklamaları bu eğilimle örtüşüyor. Kitlelerin tepkisi kapitalimin krizini çözmek adına sistem içinde tutulmaya çalışılıyor.

Geleceğin ön koşulları oluşuyor

Her sistem belli bir tarihsel evrim sonucu eskiyen, tarihsel olarak miadını tamamlayan eski bir sistemin bağrından çıkar. Önceleri uyum halinde olan üretici güçler ve üretim ilişkileri, belli bir tarihsel evrim sonrası yerini uyumsuzluğa bıraktığında, ezen ve ezilen sınıflar arasındaki çelişkiler ve mücadeleler de öne çıkar. Bir başka deyişle, hakim üretim ilişkileri, gelişen üretici güçlerin gelişmesine karşı giderek engel teşkil ederse, sınıf çelişkileri de giderek gelişir. Çünkü, üretim ilişkileri artık üretici güçlerin gelişmesinin sonucu olmaktan çıkar, gelişmenin önünde engel oluşturan niteliğe bürünür.

Nitekim bu nesnel durum günümüzde emperyalizme bağımlı ülkelerde olduğu gibi, emperyalist ülkelerde de had safhaya varmıştır. Üretici güçler, teknoloji geliştikçe, kapitalizmin üretim ilişkileri (mülkiyet biçimi) muhafaza edildiği için işsizlik, yoksulluk, krizler, enflasyon, sanal para basımı, altın karşısında devalüasyon, vb. uluslararası kapitalizmin mustarip sorunları had safhaya ulaşmıştır.

Tüm bunların sonucu çürüyen ve can çekişen uluslararası sistem bu girdap içinden çıkamıyor. Bu durum sonucu egemen sistemin iç yapısında bir sonraki sistemin ön koşulları da oluşuyor. Ancak bu nesnel durumun varlığına karşın, günümüz konjonktüründe eksik olan emekçileri ve ezilenleri örgütleyecek, önderlik edecek öznel gücün zayıflığıdır. Genel olarak bu durum ülkemizde ve tüm dünyada geçerlidir. Bunun için emekçilerin ve ezilenlerin eylemleri -önderlik eden bazı ülkeler dışında- yeterli önderlikten yoksun kendiliğinden eylemlerdir. Ya da ülkemizde son seçimlerde görüldüğü gibi, uzun bir dönem işbaşında kalan AKP-MHP işbirliğine duyulan tepkinin “alternatifi” olarak CHP gibi düzen partisinin görülmesidir!

Oysa yukarıda vurguladığımız gibi hem ülkemizde hem dünyada objektif durum, sonraki düzenin emarelerini bağrında barındırıyor. Eksik olan Marks’ın deyimiyle zor ebesidir. Yani öncü müfrezenin gelişmesi ve devrime önderlik etmesidir. Bu gerçeğin görülmesi gerekir. Objektif durum günümüzde öncü müfrezenin önderliğine son derece yatkındır. Önemli olan sınıf bilinçli örgütlenmelerin bu soruna müdahale etmesi ve üstlenilen tarihsel rolün yerine getirilmesidir.!..